3 Temmuz 2016 Pazar

Roma Kaçamağı 2.Kısım


Roma kaçamağımızın ikinci gününde hızlı trenle Floransa'ya gittik. Tren gerçekten hızlı ve giderken uçaktaymış gibi kulaklarınızın tıkandığını hissediyorsunuz, hatta ufak bebeler ağlıyor.

Floransa'ya da yıllar evvel Lady Charlotte ile gitmiştik. O macerayı da buradan okuyabilirsiniz. Bu sefer meşhur Pitti Uomo fuarına katılmak için bu güzel, sanat dolu şehirdeydim. Öğleden sonraya kadar fuarı gezdik, sonra taksi ile merkeze gelip Roberto Cavalli Cafe'de oturduk, prosecco içip hafif bir şeyler yedik.


Adı Roberto Cavalli olan bu cafe Nişantaşı'nda açılsa kol gibi pahalı olur, gitmek aklımız gelmezdi herhalde. İtalya'da ise öğle yemeğinde şampanya içebiliyorsunuz. O harika lezzetli yemeklerin fiyatı asla fahiş değil.


Makarna salatası ve çikolatalı pasta yedim Cavalli Cafe'de.




Yemekten sonra trene az bir vakit kalmıştı, hemen Duomo'yu görmeye gittik. Kubbesi ve mermer kaplamalarıyla, 12 sene sonra da aynı şekilde ihtişamlı ve etkileyici idi bu katedral.






 



Sonra Görkem bizi tren istasyonuna doğru hoş bir caddeden yürüttü, burada OVS mağazasına girip gezdik, H&M'in biraz daha düzgünü diyebilirim. 3 tane baskılı tişört aldım buradan, keşke de 5 tane alsaymışım :)

Sonunda tren istasyonuna varıp trene kendimizi attıktan sonra hepimiz bir güzel uyuduk, Roma'ya kadar kafamızı kaldıramadık.


Roma'da şimdi altın vuruşu yapacaktık, son akşam yemeğimizi yiyecektik. Cesare'nin peşinden ara sokaklara daldık, ufak bir restorana yerleştik. Sonra da Görkem ve Cesare bizim için bütün menüyü ısmarladılar, sağolsunlar.




İncecik hamurdan çıtır ekmek, yanında bir çeşit köfte ve içi peynirli yumuş dolmacıklar yedik.




Izgarada mantar muhteşemdi.



İtalyanlar morina balığını çok severlermiş. Ben bu balığın adını bir tek Korkusuz Kaptanlar kitabında görmüştüm çocukken. Kendisini yemek de nasip kısmet oldu çok şükür:)




Ana yemek olarak da, mantarlı enginarlı pizza yedim. Mükemmeldi. Yemeğin üzerine de bol bol limonçello içtik tabii.


Ertesi sabah uçağa binene kadar az bir zamanımız kalmıştı. Ben de arkadaşlarla tarihi ghetto'ya gittim. Yani Yahudi mahallesi. Arkadaşlarım buradaki koşer marketten Türkiye'de bulamadıkları ya da çok pahalı alabildikleri koşer ürünler aldılar. Ben de çevreyi dolaştım.

sinagog









Gettonun ilerisinde antik kalıntılar vardı.











Ghetto'dan Via Del Corso'ya döndük ve son alışverişlerimizi yaparak bu seyahat de tamamlamıştık. Şimdi bayram olsa da aldığım şaraplarla limonçelloyu içsem diye bekliyorum.