23 Şubat 2014 Pazar

İstiklal Caddesinde Bir Tatil Günü

Haftasonuna erken başlamak meğersem ne güzel şeymiş dostlar! Cumartesi sabahı Lady Charlotte ile erkenden uyanıp Murat Muhallebicisi'ne kahvaltıya gittik. Erken dediysem 10'da işte:) Simit, peynir, zeytinli sade kahvaltımızdan sonra da metroya binip Taksim'e çıktık.


Aaa, üzerime iyilik sağlık, İstiklal Caddesinde elimizi kolumuzu sallayarak yürüyebiliyorduk, pek bir sakin, ferah ferahtı caddemiz. Hemen Terkos pasajına daldık tabii, tezgahlar bomboş, dükkanlara hala mal yığılıyor idi. Alt kattaki en sevdiğimiz tişörtçüye baktık ilkin. Benim kısmetime bir Queen, bir de Elvis Presley tişörtü düştü. Elvis tişörtü, Lady Charlotte'ın tavsiyesi, onda da aynısından vardı ve çok güzeldi.

Elvis tişörtü 5 Lira

Queen tişörtü 10 Lira

Diğer dükkanları da gezdik, her yerde bolca yünlü geyikli tayt vardı:) Evde sıcacık giyeyim diye alsam mı bilemedim? Ama sanki çok kaşındırır be!

Dipteki diğer sevdiğimiz dükkanda ise, harika bir Star Wars sweatshirt'ü bulmuştum :


Darth Vader sweat, 15 Lira

Terkos'tan çıktıktan sonra meydana doğru yürüdük ve H&M'in yeni açtığı 5 katlı mağazasına girdik. Vay be! Artık İstiklal'de Mango, Zara, H&M ve Bershka, hepsi var idi!

H&M'in mağazasını açarken eski binayı olduğu gibi korumuşlar, yani o odadan bu odaya geçip epey bir dolanarak gezebiliyorsunuz. Bütün katları tek tek gezdik, her şeye baktık.

Artık ayaklarımıza karasular inmiş, karnımız da zil çalmaya başlamıştı. Midpoint'e giderek pencere kenarındaki en sevdiğimiz masaya oturduk. Caddeden sürekli gelip geçen, her tip, boy, renk ve cinsten insanı izleyerek yemek yedik. Yahu bu sokağı izlemek ne kadar zevkli idi. Tam muhabbet ederken birden susup caddeye bakıyoruz, ay insan gözünü alamıyor gelenden geçenden:)

Karnımızı doyurup kahvelerimizi içtikten sonra da son bir kaç mağazayı gezip evlere dağıldık artık.

İşte Istanbul'da en sevdiğim yer İstiklal Caddesi idi. Bütün gün sıkılmadan gezip, yiyip içebileceğimiz harikulade bir yer.

O halde hepinize mutlu Pazarlar dilerim:)

xo xo

15 Şubat 2014 Cumartesi

Mavi Mavi Masmavi

Geçmiş Valentine bayramınız mübarek olsun benim canımdan çok sevdiğim izleyenlerim. Neler yaptınız bakalım bu sevgi bayramında? Bizim şirketteki kızlara bir sürü çiçek geldi, sekreterlik bir an çiçekçi dükkanına döndü. Bense babamdan bir buket alacağımı bildiğim için heyecanla eve gelmeyi bekliyordum. Akşam olup eve gelince odama koştum ve hiç birşey bulamadım. Süklüm püklüm gittim, "baba nerede çiçeğim?" dedim meyus meyus. Adamcağızın yüzü düştü, unutmuş. Ay ben bir üzül, bir üzül. "Babam çiçek alacak diye beklerken, babayı aldım" diyebildim. Sonra akmaya hazır yaşlarla salatamı, pırasamı yeyip odama çekildim.

Kediyle oynamak bile beni neşelendiremedi, halbuki Kediş'in Valentine hediyesi yeni bir şapkası vardı dostlar:)







Sonra tık tık kapım vuruldu. Bir de ne göreyim! Babacığım kalkmış o saatte, o yağmurda gitmiş bana dünyanın en güzel buketini almış. Tabii ki de üzüldüm, yaşlı başlı adamın, gece yatacağı saatte Bebek'e gidip çiçek aramasına gerek yok. Ama çok da mutlu oldum, Valentine gününde baştan aşağı sevildiğimi hissettim. Anne-baba sevgisinin nasıl devasa olduğunu gördüm bir kere daha. Hayatım boyunca beni başka hiç kimsenin bu kadar sevmeyeceğini düşündüm.  Ve bu denli sevilirken, daha azına razı olmaktansa; yalnız olmanın çok daha güzel olduğuna karar verdim.








Tabii keyfim yerine gelince, Kate alert yapayım dedim. Sevgi bayramında, genç düşes Kate, bir okuldaki sanat odasının açılışına katıldı. Masmavi LK Bennet marka elbisesi ve elmas küpeleri ile pek şık ve zarifti. Saçlarını da öyle lüle lüle maşalatmadığı için çok daha fazla hoşuma gitti.















Tabii babamın güzelliği karşısında lafı edilmez ama Kate'in elbisesini beğendiniz mi? Ben beğendim:)

xo xo


12 Şubat 2014 Çarşamba

Haydarabad Nizamının Elmasları

Ne güzel bir roman başlığı olurdu bu! Üstelik de gerçek bir hikaye. Hindistan'ın Haydarabad eyaletinin yöneticisi, dünyanın en zengin hükümranlıklarından biri. Bir Osmanlı sultanı bile vaktiyle Haydarabad Nizamı'nın oğluyla evlenip prenses olmuş. İşte bundan neredeyse 70 sene evvel; Birleşik Krallik'ın veliaht prensesi Elizabeth, Yonanlı sevgilisi Philip ile evlenirken; Haydarabad Nizamı dillere destan bir hediye vermiş prensese.

Muhteşem bir elmas gerdanlık, tiara ve broş seti:



destur deyin, ağzım yüzüm yamuldu! :




Elizabeth, kraliçe olup yaşlandığında bile bu kolyeyi takmaya devam etmiş. Rivayete göre tiarayı parçalayıp başka bir taç yapmış kendine. Artık o kendi bileceği iş. Koskoca kraliçe, sümükleriyle oynayacak değil a! Elmaslarla, yakutlarla oynuyor işte! Neyse.






Nihayet, Haydarabad Nizamının paha biçilmez elmas kolyesi, kraliçenin kırışık ve belki de kahverengi yaşlılık lekeleri ile kaplı göğsünden kurtulup, Türkan Şoray'ın şahane gerdanında olamasa bile, genç bir düşesin boynunda  parlamış.





Kıııız! Boyun posun devrilmesin! O saçların hali nedir annem? İnsan o elmas gerdanlıktan utanır da bir topuz neyim yaptırır! Bu özensiz saç ne mana yani canım? Çok kızdım valla!




Boynuna bir sanat eseri takmışsın, ne diye gizliyorsun saçınla? Ayol ben Zara'dan kıytırık bi statement necklace alınca nasıl takayım diye eşeleniyorum. Açsana göğsünü bağrını, elalem  üvey büyük-kaynananın taktığın tarihi elmasları görsün de çatır çatır çatlasın! Yok anam yok! Her şeyi benim düşünmem gerekiyor.

İşte böyle dostlar. Dün gece Kraliçe, meşhur kolyesini Kate'e ödünç vermişti. Kate parıldadı resmen katıldığı galada. Ama o saçlar yok mu, elime dolayasım geldi bu sefer.


Beğendiniz mi elmas kolyeyi?

xo xo

10 Şubat 2014 Pazartesi

Kaç Aylık?

Bu akşam işten eve dönerken Metrocity'e uğramıştım dostlar. Antin kuntin alışverişlerim vardı da. İşte, nedense elimin gittiği gereksiz mat oje, The Balm Hot Mama allık, Rebul'un mandalinalı kolonyası filan. Bu Rebul'un yeni kolonyaları bir harika, söylemedi demeyin. Bu arada o mat ojeyi de demin sürdüm, ne şahane bi meretmiş! Sürerken bildiğin kırmızı oje gibi görünürken birkaç saniyede kuruyup donuklaşıyor. Değişik, kadifemsi bir görüntü kazanıyor. Bunun her rengini alırım ben artık. Sırf o saniyelik kuruması bile yeter.

Efendime söyleyeyim, tam çıkarken çocuk kıyafeti satan mağaza dikkatimi çekti. Girdim içeri, aval aval bakınırken ne istediğimi sordular sağolsunlar. Ben de "hani bebeklerin kafasına takılan şapkalar var ya, bere gibi işte, onlardan var mı?" diye sordum. Satıcı abla da "kaç aylık? diye sordu. Ben de adlı adınca "kedi!" diye belirttim. Napim, kediye minik şapkalardan takınca o kadar sevimli oluyor ki:))) Kadıncağız bir "hımmmm" koyverdi, ama pek işini seven biriymiş. "Tabii tabii" diyerek birkaç tane hani bu penye berelerden gösterdi. "Ay bunlar büyükmüş meğersem, halbuse beni kedimin kafası küçük" diye itiraz ettim. Kadıncağız yine hamle etti "aaa, öyle mi, cinsi ne?" diye sordu. Kafası küçük deyince birşey sandı herhalde, ne bileyim. Ben de mutlulukla "tekir, sokak kedisi" deyince ikinci bir "hımmmm" geldi o taraftan. Sonra hanım abla pespembe bir zıbını havaya kaldırıp, "bu da var mesela, çok güzel "deyince, ben de iyi akşamlar dileyip arkama bakmadan kaçtım. Ayyy, Metrocity'e girerken bu dükkandan tarafa hiç bakmamam lazım artık, evlere şenlik:)))

O değil de, Mothercare'e baksam mı, minik bere nereden bulurum başka bilemedim ki? Hüyf! :)

Noliyi nan?


ulan!




xo xo

1 Şubat 2014 Cumartesi

Cats The Musical

Allahııımmm, nihayet bilgisayarıma kavuştum dostlar. Laptopum bir haftadır benden uzaktaydı. Bu sefer fanı bozulmuştu. Garantisi de geçmiş olduğundan servislere düştüm. Tahminim, kedi bilgisayarın şu sıcak hava üfleyen yerlerine poposunu dayadığı için cihazı tıkadı:). Neyse, şimdi güldür güldür çalışmakta, çok şükür.


Geçen hafta eski dostum Çito ile Zorlu Center'da sahnelenen efsanevi Cas müzikaline gittik.  Lazer ameliyatlardan evvel ikimiz de küp gibi miyop olduğumuzdan, en önde oturma konusunda hassasiyetimiz var. Bu sefer de paraya kıyıp bildiğin sahnenin dibinden yer almıştık. (aslında o kadar sahne tozu yutacağımız bilsek azıcık geriden alırdık ama olsun:) )

Salon çok güzeldi, beğendim. Vestiyer ücretsizdi, oyun program kitapçığı daücretsiz dağıtılıyordu. Önemli ayrıntılar bunlar. Ayrıca ortada soru soracak görevli aramadık hiç, nereye baksak bir tane vardı:)


Zorlu Center PSM

Sahne tozu yuttuk:)

Dekor pek sevimli ve kullanışlı idi. Kedilerin inip çıkacakları, uzanıp yuvarlanacakları detaylarla süslenmişti. Orkestra ise sahnenin arkasında kalmış. Bütün gösteri canlı çalınıyor ve söyleniyor. Muazzam bir başarı.

Uvertür çalarken karanlığın içinden sarı-yeşil gözler kırpmaya başladı. Bir sürü, bir sürü minik kedi gözü:) Sonra salonun içinden pıtır pıtır kediler gelmeye başladılar. Zaten oyun esnasında da seyirci arasında dolaşıyorlar. Önlerde oturmaya gerçekten değdi anlayacağınız. Bu harikulade renk ve müzik cümbüşünün içinde idik adeta.

Oyuncuların her biri vücuduna yapışan farklı  renkte kostümü ve kuyruğu ile nefis görünüyordu. Bembeyaz, tekir, sarman, siyah beyaz.... Boy boy, renk renk kediler!  Hepsinin makyajı harikulade idi, her biri ayrı kedi özellikler taşıyor idi ve misal bir dansçı kenarda durup sahnede olanı izlerken bile kuyruğunu sallıyor, patisini yalıyor, hiç olmadı hıssslıyordu:) Müzik, şarkılar, danslar harikulade idi dostlar. Kendimden geçip ağzım açık izledim gösteriyi.


Aşağıdaki fotoğraflar Cats müzikalinin resmi Facebook sayfasından, Zorlu'daki performanstan kareler:









Cats, bir kedi kabilesinin (jellicle cats), şefleri ihtiyar Deuteronomy'i eğlendirmek için anlattıkları hikayelerden oluşuyor. Her bir kedinin hikayesi tabii şarkılarla, danslarla süslü. Bir de yıllar evvel kabileden ayrıldığı için dışlanan Grizabella var ki, o da bu gece geri dönmüş. O meşhur Memory şarkısını bu kedi söylüyor işte ve sesi inanılmaz. Etrafta cam, ayna filan olsaydı çatlardı, tüylerim ürperdi kadının yorumundan.

Ara olduğunda, ihtiyar Deutronomy'i oynayan aktör sahnede kaldı. Çoluk çocuk gidip imza aldılar, çok hoş bir davranıştı bence:) Ya da belki o yürüyen halı kostümüyle kulise gitmek istememiştir, ne bileyim.

Finalde ise olanlar oldu.  Deuteronomy, Grizabella'ya bir yaşam hakkı daha vermişti. Bu esnada sahneden yukarı uzay gemisi gibi birşey havalandı ve de bütün sahneyi beyaz bir bulut kapladı. İşte biz de, en önde oturduğumuz için bu duman bulutunun altında kaldık, deli gibi sahne tozu yuttuk dostlar:)))

Çıkışta çok gaza gelmiş olacağım ki, parama kıyıp bir Cats cd'si aldım. Telefona yükleyip dinlerim artık işe gidip gelirken. Olmadı benim kediyle evde sahneye koyarız:)

Yaşasın dünyanın tüm kedileri!

xo xo