24 Ocak 2014 Cuma

UĞURLAR OLSUN

...Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra bir ‘çete’ gelir ve devleti teslim alır. Solcuysa, vur, öldür, havan ateşi aç, yol ortasında sırtından kurşunla, işkencede öldür, hücrelere at; sağcıysa, sırtını sıvazla, parlamento kürsüsünden savun, mahkeme tutanağında öv... Devlet bu mudur? Bu mudur devlet?..”


UĞUR MUMCU, 15 OCAK 1976


5 Ocak 2014 Pazar

Istanbul Deniz Müzesi

35 senedir önünden gelip geçtiğim, bir ara geleyim, dediğim ve hiç ziyaret etmediğim Beşiktaş'daki Istanbul Deniz Müzesi'ne nihayet gittim benim canımdan çok sevdiğim izleyenlerim. Müze, geçtiğimiz aylarda müthiş bir restorasyondan geçerek yeni ve modern binasına taşınmıştı.

Barbaros Hayreddin Paşa


5 liralık giriş üceretini ödedikten sonra ilk salona adım attım. Yayvan merdivenlerden ana salona iniliyordu. Merdivenlerin sağ tarafında gelmiş geçmiş tüm Osmanlı Kaptanı Derya'ların büstleri dizilmişti. Solda ise bizzat Atatürk'ün kullandığı 3 kayık bulunuyordu.


Atatürk kayıkları


Sergi alanını tek kelime ile anlatmaya çalışsam muazzam derdim, çarpıcı derdim, harikulade derdim. Denize nazır devasa alanda, soluk kesici güzellikte saltanat kayıkları sergilenmekte idi.




En başta, 40 metrelik görkemli tarihi kadırga bulunuyordu. 24 çifte kürekli bu muhteşem tekne, dünyada orijinal olarak bulunan tek kadırga imiş. Kadırganın köşkü ise evlere şenlik, her yanı sedef kakmalı, harikulade güzeldi.

Tarihi kadırga






Köşkün iki yanını süsleyen, mitolojik balık kuyruklu ejder figürlerini ise çok sevdim.




Kadırgadan sonra ise, baştan aşağı el boyaması desenlerle süslenmiş, altın varraklarla bezeli, çarpıcı saltanat kayıkları sergilenmekteydi. Bunca şaşaa, görkem ve de altın varraklar aklımı başımdan almıştı sevgili dostlar.














Ağzım bir karış açık kayıkların arasında dolaştım. Ne zerafet, ne güzellik yaleppim!  Ekseri, Abdülmecit, Abdülaziz ve Mehmet Reşat devirlerinden kalmıştı kayıklar. Denize nazır devasa pencerelerin önünde sergilenmeleri ayrı bir hoşluktu, sanki biri itiverse, tekrar Boğaz'ın çalkantılı sularına kavuşacaktı kayıklar. O altın varraklı burunları Boğaz'da parlayacaktı.











Müzede sergilenen gemi başlarının en çarpıcılarından biri bu aslandı. 2000 tonluk bir geminin başını süslüyormuş vaktiyle:




Saltanat kayıkları giriş katında ve üst katta sergilenmekte idi. Müzenin en alt katına indiğimde ise ağzımdan bir hayranlık nidası çıkmasını engelleyemedim. Bu salon baştan aşağı altına bulanmış gibiydi. Gemi arkalarından çıkartılmış armalar, gemi başları ve gemi maketleri ile muhteşem bir salondu burası.




Gemi başları





Albatros


Armalar:

Fethiye Kalyonuna ait arma


Tuğralı arma

Zırhlı Orhaniye Fırkateyninin Kıç Arması

90 metrelik bir tekneye ait gemi kıçı. Süslemelerdeki detaylar inanılmazdı gerçekten.





Bu salondan ise tarihi kalıntı ve vesaikin sergilendiği bir diğer sergi salonuna geçtik. Burada deniz tarihimizin önemli anlarına ait eserler, tablolar, yazmalar bulunmakta.

Barbaros Hayrettin Paşa Sancağı

Barbaros'un sancağı enteresan sembollerle bezeliydi. (O kadar Dan Brown kitabını boşuna okumadık herhalde) Zülfikar dışında benim en çok dikkatimi çeken 6 köşeli yıldız oldu. Meğersem, Süleyman'ın Mührü olarak bilinen bu sembol, koruyucu bir simgeymiş ve rüzgarın denizlerde kendilerine talih getirecek yönde esmesi anlamını taşıyormuş.

Çanakkale Savaşı ile ilgili kısım, özellikle çarpıcı idi.

İşte bir seyir defteri :

Mahmudiye Kalyonuna ait kaptanın seyir defteri


Bu da, 13 Mayıs 1915 tarihinde, bir İngiliz zırhlısını batıran Muavenet-i Milliye destroyerinin seyir defterinin o günkü sayfası:

İngiliz zırhlısını batıran kaptanın seyir defteri

Müzede 3 adet Ivan Ayvazovski tablosu da sergilenmekte. Tabloların karşısında oturdum kaldım gerçekten. Denizin gücünü, doğanın yenemeyeceğimiz gücünü ve dalgaları hissettiren müthiş resimlerdi.




Deniz Müzesini çok beğendim. Altına, varrağa, şatafata doydum dostlar. Ziyaret edilesi bir müze. Tavsiye ederim.


xo xo

2 Ocak 2014 Perşembe

Tombala Oynamayı Özlemişim:)))

Ben çok küçükken (ananasa sarılıp poz verdiğim senelerde), yılbaşının en büyük eğlencesi ailecek bozuk parasına tombala oynamak idi. Antika bir oyun setimiz vardı, taşları için eski, kareli bir torba; rengi solmuş kartlar... Kartların arkasında on yıllar önce amcalarımın, halalarımın başka yılbaşlarında aldıkları notlar, attıkları tarihler yazardı.

Bu sene yılbaşı gecesi, Japon abim, Sibo ve de minik Pelinsu bize geldiler gelirken de Pelüş'ün tombala setini getirdiler. Yemek faslından sonra masanın etrafına dizilip tombala oynadık, ne eğlendim anlatamam:))

Üzerinize afiyet, bu sene artık dırdırlarıma dayanamayan Japon abim bana bir hediye almıştı : 3 boyutlu Star Wars posteri:))



Hakan abimden de istediğim bir çantayı kopartarak yeni yıla pek renkli girmeyi garantilemiştim:)

Sibolar gelince önce soframızı kurduk. Bir sürü meze getirmişlerdi, annem belki de tüm dünyada en sevilen menü olan köfte-makarna yapmıştı. Ben de makarnaya 1 kavanoz pesto sosu dökerek yemeği havalı hale soktum. Sonra en sevdiğimiz ayak kokulu peynirlerle kocaman bir peynir tabağı hazırladım. Kuruyemiş zaten olmazsa olmaz. Sibel bir de çok hoş minik börekler yaptı, sosisleri ufak ufak kesip etrafına yufka sarıp kızartınca, tek lokmada yutmalık mini mini sosisli böreklerimiz olmuştu.




Böylece bayılana kadar yiyip içtik, Pelinsu'yu bile isyan ettirecek kadar çok fotoğraf çektik:))) Benim odamda huzurla uyumakta olan Kediş Hanım da nasibini aldı eğlencelerden:)))








Tabii bir Osman Aga olsun, Somalı Mustafa'dan Balıkesir çiftetellisi olsun... bunları çalıp çalıp epey göbek de attık ama o fotoğrafları ileride şantaj yapabilmek adına saklıyorum:)))

Gecenin ilerleyen saatlerinde ise sıra tombalaya geldi. Yahu ne kadar eğlendim anlatamam, özlemişim tombala şamatasını! Yok sen doğru mu çektin, yok sen taşlara bakıp bakıp torbaya atıyorsun, 50 dedim sen 51'i kapattın diye ne güzel didişe didişe oynadık:) Herkes bilir ki bu işin eğlencesi didişmekte:))




Oyundan sonra aaa bir de ne göreyim? Abim, Sibo, Pelinsu, hepsi bir tarafa serilip ağızları açık uyuyakalmışlar:))) Annem, babam, ben cin gibiydik maşallah:)) Yılbaşı gecesi diyet yapmamanın verdiği keyifle, pek özlediğim çerezleri avuçluyordum coşkuyla:)

Nihayet geceyarısına doğru herkes uyandı, şampanyamızı patlatıp pür neşe girdik 2014'e. Ailecek kutlayacağımız nice yeni yıllar olsun inşallah:)

Ayyyy, sonra o çerezler mi dokandı ne oldu anlamadım dostlar:) Sadece 3 bira içmiştim, sarhoşu geçtim, hıçkırık bile tutmamıştı. Fakat gece uyuyup uyuyup terler boşaltarak uyandım, bütün gece ateş bastı. Rüyamda lukur lukur coca cola içtiğimi gördüm filan:))) O kadar fena oldum ki, ertesi günü herkes evinde yayıp yatarken üşenmeden gittim 1,5 litrelik cola zero aldım da içimin yangınını öyle bastırabildim.

Bir süre çerez merez görmek istemiyorum:)

2014'de bol bol maceralarla ve yazılarla beraber olmak dileğiyle şimdilik esen kalın benim canımdan çok sevdiğim izleyenlerim:)


xo xo