17 Ağustos 2013 Cumartesi

Gündüz Gözü İle Alaçatı


Maceranın başı için buraya

Cumartesi gözümü açtığımda gördüğüm şeyin ne olduğunu bir süre anlamadım. Meğersem yanağımı görüyormuşum. Nasıl olur demeyin, mal gibi güneşte kalmıştım ya Cuma günü; benim yüzüm gözüm bir şişti ki sormayın dostlar. Hele o gözler, ah o gözler. Master Yoda'dan hallice, Bay Miyagi'yi ağlatacak derecede, göz kapaklarım olmuş birer balon. Yanacıklarım gözümün önüne yükselmiş ühühühhüü.




Sonuçta yapacak bir şey yok; hem yanım kıpkırmızı, yandan yemişim; hem de yüzüm gözüm şiş. Taktım güneş gözlüklerimi, indik kahvaltıya.

Yanım deyince hatırladım bak; Cuma gecesi eczaneye uğramıştık, güneşten kızaran cildime bir merhem istemiştik. Eczacı karı bana 50 liraya bilmem neyin güneş sonrası sütünü kaktırmaya çalışmasın mı? Nasıl kızdım anlatamam. 3,5 liraya Anestol pomad aldık sonra. O iyi gelmişti.

Yüzüme de Anestol sürdükten sonra bizi bir düşüncedir almıştı. Bugünü nasıl geçirecektik? Artık Wyndy beach'e gitmek istemiyor idik. Otelde kalalım dedik. Lady Charlotte, serin ve güzel odamızda kalırken; ben yine kedi kumu plajına inip boş bir şezlong buldum. Bu sefer şezlongu gölgeye çektim, üstümü de havlumla örttüm bir güzel:) Kafamda şapkam, yüzümde gözlüğüm, havluya sarınmış vaziyette oturdum deniz kenarında:) Acıkınca da biramı patatesimi alıp tatil keyfi yaptım:) Şu bira patates olmayınca tatil yapmışım saymıyorum nedense:) Bu esnada odada keyif yapmakta olan Lady Charlotte da odaya salata söylemiş. Oda numarası 106. Resepsiyondan arayıp demişler ki, "106 şu anda deniz kenarında hamburger yiyor. Siz 106 olduğunuza emin misiniz?" . Ama bunu 106 no'lu odayı arayıp soruyorlar:))) Teyallaamm dedik, buna da epey güldük:)


tatil keyfi birasız olmaz

Yemekten sonra akşam olunca gittim kocaman şapkamla bara oturdum, margarita, mojito filan birkaç tane içip keyiflendim. Ay ama kendime de güldüm, barda Ketrin Çenslır gibi gözlükle şapkayla grantuvalet oturan bir tip. Barmen kardeşle muhabbeti ilerlettik bu esnada, nihayet "Belki Istanbul'da da karşılaşırız" deyinceye kadar barda oturdum, sonra da odaya kaçtım:)




Hava kararınca yine taksi çağırıp merkeze indik. Ay artık o kalabalığı tarif edemeyeceğim, kelime haznemde hiç bir deyim, betimleme, sıfat yok bunun için.  Alaçatı'ya bayram tatili için kaç kişi geldiyse, hepsi epi topu 2 tanecik sokağa yığılmıştı. Bir de o akılalmaz kalabalıktaki sokaklarda masada yemek yemeye çalışanlar... Sokaktaki kalabalığın poposu tabakların içinde artık rezalet.

Özsüt'ün önünden sola kıvrılır Alaçatı'nın meşhur sokağı. 1005 nolu sokak da (Tokoğlu) onu diklemesine keser. 2 tane sokak bunlar işte. Biz Cumartesi akşamı Özsüt'ün önünden sağa döndük, Garanti Bankasının önünden yürüdük. Bu tarafta bir tane butik vardı : CHITRA . Vitrini çok hoştu, biz de içeri girdik.

Chitra, Alaçatı

İşte burası, çakma tasarım butiklerden değil; gerçekten el emeğiyle harika ürünler yaratılan, samimi, gerçekten bir zanaatkarın el emeğini takdir edebileceğiniz bir mağaza. Organik pamuk ve ketenden tişörtlere, ev tekstili ürünlerine ağaç baskı tekniği desen verilmiş. Desenlerin her biri özel olarak tasarlanmış.




Chitra'dan kendimize ağaç baskı tekniği ile yapılmış birer tişört aldık. Lady Charlotte denizatı desenini seçti, ben de baykuşluyu sevdim:) Kataloğu da çok güzeldi, ev tekstil ürünleri bir harika. Alaçatı'da en sevdiğimiz butik Chitra oldu, eğer giderseniz muhakkak ziyaret ederek bu nefis el emeği ürünlere göz atmanızı tavsiye ederim.

Ağaç baskı tekniğiyle yapılmış tişörtüm. 

Chitra'dan çıktıktan sonra, o akıldışı kalabalığa giremeyeceğimizi anlayarak otele döndük.

Pazar öğlen vakti bavullarımızı toplayıp otelden çıkınca, kahve içelim diye Hacı Memiş'e gittik. Ulan daha kimse uyanmamış. Herhalde 1'de kalkıp 2'de kahvaltı yapılıyor. Sokaklar bomboş idi. Biz de tatilin son günü Alaçatı'nın süslü kapılarını, çiçekleri, kafeleri nihayet kalabalıktan örtülmemiş haliyle görmüş olduk:








Pop








Hacı Memiş sokağını yürüyüp yukarıdaki fotoda gördüğünüz köşeden sağa saptık, birkaç adım sonra camiye gelmiştik. Hani biz buralarda taksi bulamamış, aç bilaç sokaklarda sürüklenmiştik ya? Meğersem Hacı Memiş, diğer 2 mahallenin dibindeymiş. Birkaç dakikada camiye geliyormuşsun. Adi taksici ne gülmüştür kimbilir bizi dolandırıp öbür taraftan camiye getirirken.




1005 sokağa gelmiştik. Buradan yukarı çıkınca belediyeye yakın Isla Bonita diye bir tükkan var. Eğlenceli magnetleri vardı:)


Isla Bonita

Magnetlerim:)
Güneş altında kavrulan, en azından ilk kez boş olarak rahatça gördüğümüz sokakta yürüdük. Bu esnada kahvaltıcılar sokağa çıkmaya başlamıştı.










Bu güzelim tekir de sıcaktan bayılmış, siesta yapıyordu:

En güzel kedi, tekir kedi:)


Sonunda El Beso diye gölgelik ve esintili bir restoranda oturup pizza yedik. Rüzgarsız bir yerde oturmanın imkanı yok idi o sıcakta.  2 pizza 2 kolaya 105 lira bayıldık her zamanki gibi. Artık alışkanlık olmuştu herhalde:)

El Beso


Böylece Alaçatı maceramızın da sonuna gelmiştik. Bizim için daima "yemek için ağlarsın da yiyecek yer bulamazsın Alaçatısı" olarak kalacak bu beldeye, eğer ki ani bir merakla rüzgar sörfüne merak salmaksak bir daha adım atacağımızı sanmıyordum:)


Haftaya yaz tatili için Bodrum'a gideceğim kısmetse:) Oh beee :)))

xo xo


4 yorum:

  1. Alaçatı'da harcadığınız parayla Avrupa turuna çıkılırmış :D
    Böylede bir anın oldu işte bakalım Bodrum'dan ne haberler var :D
    İyi tatiller.

    YanıtlaSil
  2. gittik gördük yedik ...(kazığı:))
    Bodrum için sabırsızlanıyorum, sağol kuşum:)

    YanıtlaSil
  3. Alaçatı güzel ama çoook pahallı. seneler önce masaya getirdikleri 1 lt su ile iki dilim ekmeğe 25 tl odemisligimiz var. yemek parasına hiç değinmeyeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. rüzgar sörfü yapmayanlar için bir gün gidip fotoğraf çektikten sonra koşarak kaçılması gereken bir beldemiz Alaçatı, bence:))

      Sil

Yaz ki muhabbet olsun.