24 Haziran 2012 Pazar

Muhteşem Beşli : Köfte, mojito, bira, tekila, midye dolma

Cumartesi günü mesai vardı, erkenden kalkıp işe gittik dostlar. Moralim düzelsin diye yeni aldığım mercan rengi denim kaprimi giymiştim. Aslında bacaklarım kalın olduğu için açık renk pantül giymem. Fakat bunun rengi tam istediğim mercan tonunda olduğundan "elbet esner, dötüme yapışık kalmaz" diye kendimi kandırarak bayıla bayıla giydim kapriyi:)



Mesai akşam 5'e kadardı, aman moralimiz bozulmasın keyiflenelim diye öğlen yemeğinde dışarı kaçıp mezarlık köftecisinde yemeğe gittik. Burası Cevizlibağ Merkezefendi Köftecisi, asırlık eski İstanbul mezarlıklarının dibinde, dolup dolup boşalan, yer bulmak için kuyrukların uzayıp gittiği salaş bir köfteci. Bakır kupalarda köpüklü ayranları pek güzel. Köftesi yağlı, mis kokulu, kocaman halis et köftesi. İnsan burnuna kadar doyduğunu hissediyor bunu yediği zaman. Bir de piyaz, salata vs istediyseniz bütün gün başka bir şey yemenize gerek kalmıyor.


Rahmetlilere karşı ağzınıza layık köftelerimizi lüplettikten sonra kahve keyfi yapalım dedik ve köftecinin hemen bitişiğindeki döküntü çaycının esintili masalarına yerleştik. Aaa, hiç ummazdım, bir kahve geldi, sunumu gözlere tadı ise damaklara seza... Lokumu, suyu, herkese ayrı pişirilmiş minik cezvede okkalı kahveleri ile dört dörtlük idi.


Kahveleri içip ofise geri döndük. Saat üç buçuk olunca Kübik'le bir de baktık bizden başka kimse kalmamış şirkette:) Biz de bilgisayarları kapatıp kendimizi Taksim dolmuşuna attık.

İstiklal'de ilk hedefimiz Terkos pasajı idi haliyle. İnanmayacakınız ama ben yine güpgüzel bir elbise buldum. Deneme yaparken epey eğlendik. Keten dar kesimli bir elbise olduğundan, bir de beli elastik değil, aman totoma sığmaz diye düşünüp büyük bedeni almıştım elime. Dükkan sahibi amca kızdı "bu ne, büyüyünce mi giyeceksin bunu?" diye dalga geçip S bedeni elime tutuşturdu. O esnada Kübik deneme kabininde idi. Kabin dediğime bakmayın tabii, Terkos pasajındayız, duvarın bir kısmını perdeyle çevirmişler, borular morular geçiyor içinden, al sana kabin:)) Neyse adam "bu kabin geniş, beraber kullanabilirsiniz" demesin mi? "Yok annem, arkadaşlık da bir yere kadar, birbirimizin poposunu görmek istemiyoruz" dedim ben de. Ondan sonra da amca şelale gibi döküldü zaten, epey bir gülüp eğlendik:))

Bu kadar eğlenceli muhabbete tabii ki elbiseyi aldım. Yahu çok hoşuma gitti, uygun da oldu pasajdan alınca. Rahat rahat giyerim inşallah.


Pasajdan çıkıp Bershka'ya gittik. Orada da takılar aklımızı çeldi. Kübra bana kalın örgü bir kolye aldırdı. Rengi tam pantülüme uygun, değişik bir tarz. Ben de mavili taşlı boncuk bilezik aldım ama boncuklar kurukafa şeklinde oyulmuş, çok şirinlerdi:) Bir de altın sarı helezonik sarmal bir bileklik alarak alışverişi tamamladım. Kübik de dantel yakalık şeklinde çok cici bir kolye aldı. O yakalık kolyeler çok moda bu sezon, aklınızda olsun.


Kasada ödeme yaparken kıza dedim ki, "paket yapmayın yakacağım onları". "Hepsini mi?" dedi, "hepsini" dedim ve dediğimi de yaptım.

Takmış takıştırmış deli saraylı vaziyetinde, nerede buz gibi birer drink alırız diye düşünürken aklıma Leb-i Derya geldi. Bershka'nın yanındaki Richmont Otele girdik, tepedeki Leb-i Derya'ya çıktık. Benim bildiğim  bu Leb-i Derya Kumbaracı Yokuşta bir bar idi, otelin tepesindeki Leb-i Derya epey ağır abilere göre bir mekan olmuş. Ama ardına kadar açık kocaman pencerelerden önümüze serilen manzara harikulade idi.


Tabii böyle bir manzarası olunca herifler kol gibi fiyatları çekmişler. Birer tane mojito söyledik, ülen 27 liraydı tanesi:(( Yahu ben bu paraya Terkos pasajından kreasyon alıyorum! Allahtan içkilerin yanında bir tabak çerez de geldi ahahah:) Fıstıkları yiyip muhabbet ederek mojitolarımızı yudumladık, şehr-i şirin İstanbulumun manzarasının tadını çıkarttık. Suları köpürterek gidip gelen vapurları izleyerek neşelendik.


Mojitolar bitince el mahkum, Terkos pasajı laylon poşetlerimizi toparlayıp yine İstiklal'in cıvıltılı, rengarenk kalabalığına geri döndük. Nereye otursak da kol gibi para ödemeden çakır keyif olsak diye düşünürken, Hollanda Konsolosluğunun oradan aşağı inen yokuşta Masumiyet Müzesi tabelasını gördük. İki yanı sanat galerileri ile süslü dimdik yokuş önce sağa sonra sola kıvrıldı. Müze herhalde daha aşağılarda idi, müzeden çok başka, inanılmaz bir şey bulduk bu sokakta.


Solumuzdaki bina Ekvador Konsolosluğu idi, sağımızdaki duvar rengarenk grafitilerle bezenmişti. İleride iyice darlaşıp dikleşen yokuşta metruk binalar vardı ve bu bomboş metruk binaların bir tanesinden şahane bir müzik yükseliyordu... Kübra "benim duyduğumu sen de duyuyor musun" diye sordu şaşkın şaşkın. Bir anda İstiklal curcunasından masal alemine, sihirli bir müzik yokuşuna düşmüş gibiydk. İstanbul'un sonsuz minik sürprizlerinden birini daha bulmuştuk işte!



Müziğin sırrı, metruk binanın kapısına asılı Türkçe-İngilizce-İspanyolca yazılarda anlatılmıştı. Ne müthiş değil mi? O daracık yokuşta müziği bulmuş, dans edip mutlu olmuştuk.

Peace!

Müzeden vazgeçip ıhlaya ıhlaya yokuş yukarı tırmandık. Mojitonun tadı damağımızda kalmış, alkole kavuşmak için sabırsızlanıyorduk.

yokuş yukarı

yokuşu müzikle dolduran Ekvador konsolosluğu, canımız:)

Kendimizi ayaklarımızın akışına bırakıp, Nevizade'ye kıvrıldık inceden. Emektar mekan Vera'ya gidip, tepedeki terasa tırmandık. Akşam olmuş, hava hala aydınlık ve esintili, limonata tadında iken buz gibi biralarımıza kavuştuk.


Çerezlere dikkatinizi çekerim, içinde leblebi yok idi:) Halbuki Leb-i Derya'nın 27 liralık mojito yanında verdiği çerezin yarısı beyaz leblebi idi yuuh! :))) Neyse biz leblebiyi sen yedin, fıstığı ben kaptım diye kavga etmeden bir güzel paylaştık çerezlerimizi, içtik, muhabbet ettik. Cumartesi gecesi keyfi yaptık Kübra arkadaşımla:)


Gece olup karanlık çöktüğünde tekila ile günü noktalamaya karar verdik ve birer tane lüplettik.


Vera'dan çıkıp gecenin karanlığında Balık Pazarında yürüdük, Şampiyon Kokoreç'e gelince midye dolma yiyelim dedik, oyyy o içkilerin üstüne nasıl iyi gitti o midye dolmalar lüp lüp anlatamam. İstiklal'e çıkınca ise meydana değil Asmalımescit'e yürüdük ve yıllar evvel her Cuma gecesi Lady Charlotte ile tekila içtiğimiz Kino'da birer tane daha tekila patlattık oohhhh:)) Tanesi 5 tele, gelecek sefere gelip burada tekila partisi vereceğiz dostlar:)

Gecenin sonunda ben metroya yetiştim, Kübracık dolmuşa atladı, mutlu mesut evlere dağıldık. İyi ki Cumartesi mesai yapmışız yahu, şapşahane bir gün geçirdik bu sayede:)

Yeni haftanın maceralarında görüşmek üzere dostlar:)

xo xo

12 Haziran 2012 Salı

Kraliçe 2.Elizabeth'in Muhteşem Elmas Yıldönümü Kutlaması

Birleşik Krallık kraliçesi 2. Elizabeth, bu sene tahta çıkışının 60. yıldönümünü kutluyor dostlar. Yıl boyu bu vesileyle pek çok etkinlik düzenlendi ve kutlamaların doruk noktası, İngiltere'de 4 günlük tatil ilan edilen 2 Haziran haftasonu yaşandı. İngilizler caddelerde upuzun masalar kurup yemek yediler, sokak partilerinde eğlendiler. Londra'da ise rekor kıran katılımla Thames nehrinde gemiler geçit töreni yaptı ve Buckingham Sarayı önünde kurulan devasa sahnede Elton John'dan Paul McCartney'e; Grace Jones'dan Tom Jones'a efsane isimler Jübile konseri verdiler.

Kraliçe 2.Elizabeth, 1960

Tabii kraliyet ailesi üyeleri kıyafetlerin birini çıkartıp, şapkanın berikini taktılar bu debdebe dolu muhteşem etkileyici törenler boyunca. Ben de jübile haftasonu boyunca BBC'ye yapışıp herşeyi izledim. O kadar etkilendim ki, Elizabeth'in eteğini öperek İngiliz tebasına giresim geldi, neyse geçti şimdi bu saçmasapan fikrim:)))

Bu upuzun yazı boyunca beni etkilediği haliyle Jübile kutlamalarını sizinle paylaşmak istedim:)

Kutlamalardan önce, 29 Mayıs'ta Buckingham Sarayı bahçesinde Kraliçe bir garden parti düzenledi. 2.Elizabeth leylak rengi kıyafeti ile katıldı bu partiye:



Partinin en güzel sürprizi de, güzeller güzeli Cambridge Düşesinin, kayınları ile ilk kez bir Buckingham garden partisine katılması oldu.

Kate, Camilla, Anne, Charles

Catherine, Cambridge Düşesi
Pembe elbisesi ve Marie-Antoinette 'i hatırlatan şapkası ile Kate pek cici, pek zarifti garden partide.






Asıl jübile haftasonu sabahı, Kraliçe şerefine 62 pare top atışı yapıldı.Kutlamaların ilk etkinliği ise, İngilizlerin geleneksel atyarışı, Epsom Derbisi idi. Hava harikaydı, kraliçe pek keyifli; izleyicilerin her biri şapkalı ve çok şıktılar.

62 pare top atışı
Mücevherleri ve şapkasıyla göz kamaştıran 2.Elizabeth'e 91 yaşındaki kocası Prens Philip eşlik etti yarışlarda.

2.Elizabeth, Prens Philip
Kraliçe yarışlarda pek eğlendi, jübile haftasonuna çok güzel bir başlangıç oldu yarışlar:


William'ın helikopter kaptanlığı sınavı olduğu için bizimkiler bu sene derbiye katılmadılar maalesef. Onların yerine diğer aile üyelerine bakalım:

York prensesleri, Beatrice ve Eugenie

Beatrice'in şapkasını çok sevdim
Kent Prensesi 

Sophie, Wessex Kontesi
Pazar günü ise artık dananın kuyruğunun koptuğu gündü sevgili izleyenler. Herkes sokaklara dökülüp kutlamalara katılmıştı. mahallelerde upuzun sofralar kurulmuş, komşular, arkadaşlar hep beraber yiyip içerek 60 yıllık hükümdarlarını onurlandırıyorlardı.



Kraldan çok kralcı kedi, kutlamalarda görüldü:)))

Yüzlerce gemi Thames nehrinde toplanmıştı, Guinness rekorlar kitabına geçecek kadar kalabalıklaşan gemiler, nehirden Kraliçe şerefine muhteşem bir geçit yaptılar. Kraliçe, kocası, Charles ve Camilla, William ile Kate ve Harry; aylardır süslenmekte olan Kraliyet Teknesinden bu eşsiz gösteriyi izlediler.


Kıpkırmızı Alexander McQueen kıyafeti ve şahane şapkası içinde Catherine nefes kesecek kadar güzeldi :



William, Kate, Harry

Maalesef, Pazar günü Londra'da hava götüm gibiydi; güneş gitti, buz gibi soğudu hava (12 derece), şarıl şarıl sağanak yağdı saatlerce. 86 yaşındaki Kraliçe ve 91 yaşındaki kocası, havaya aldırış etmeden 4 saat boyunca ayakta dikelip, bütün gemilerin geçişini izlediler. Bir kere bile oturmadılar.






Geçit alayını onbinlerce insan izledi, gözgözü görmeyecek derecede yağmura aldırmayan insancıklar nehir kenarında dolup taşarak, ömür boyu göremeyeceğimiz bu eşsiz manzaralara tanık oldular.









Ertesi gün, Pazartesi, duyduk ki Prens Philip teknede yağmur ve soğukta 4 saat dikelmekten zatüriye olup hastaneye kaldırılmış. Adamcağız bir hafta yattı, daha yeni çıktı hastaneden. 

Kocası olmayınca Kraliçe 2.Elizabeth kutlamaların devamına tek başına, hatta daha kötüsü gelini Camilla eşliğinde katılmak zorunda kaldı, yazık lan kadına:))) 

Pazartesi günü akşam saatlerinde, Buckingham Sarayı önünde kurulan devasa sahnede muhteşem Jübile Konseri düzenlendi. (Gündüz saatlerinde herhalde hepsine serum bağladılar ne bileyim:)) ) Konseri oturup BBC'den naklen izledim, gerçekten bu büyüklükte bir partiyi Kraliçe'den başkası düzenleyemez dedim.


Sarayın önündeki meydanı ve saraya giden yolu onbinlerce insan doldurmuştu, aile ise özel bir locadan izledi konseri. Kraliçe konserin ortasında geldi ve kulağında benim gece taktığım tıpaçlardan vardı:))


Konser gerçekten inanılmazdı, Robbie Williams, Grace Jones, Shirley Bassey, Tom Jones, Elton John, Paul McCartney, Kylie Minoge, Andrew Llyod Webber, Gary Barlow izleyenleri ve tabii bizimkileri coşturdular.



Bizimkiler ellerindeki bayrakları delice sallayıp şarkılara eşlik ettiler konser boyunca



Konserin finalinde, Kraliçe, veliahtı Prens Charles ve tatlı gelini Camilla sahneye çıktılar. Altın rengi tuvaleti içinde 2.Elizabeth muhteşem görünüyordu.



Galler Prensi, annesine ithafen harika bir konuşma yaptı. "Majesteleri" diye başlayıp "Anneciğim" diye devam ettiği konuşması dokunaklı olduğu kadar neşeliydi de. Çok etkilendim.



Konuşmadan sonra God Save The Queen söylendi ve konser, ağzım açık seyrettiğim havai fişek gösterileri ile inanılmaz şekilde son buldu:









Ertesi sabah ben işe gittim, kraliyet ailesi ise erkenden kalkıp Kraliçe için yapılan şükran duasına katılmak üzere St Paul Katedralinin yolunu tuttular. Burası 30 küsur sene önce Prens Charles'ın, güzel Lady Diana ile evlendiği yerdi.

Kraliçe, sezon modasına uygun mint yeşili kıyafetiyle pek şıktı.


Her daim asık suratlı Prenses Anne, iç açıcı mavi takımıyla bizi şaşırtmıştı:

Prenses Anne
York kızları yine rüküştüler. Ama kızçelerin günahı yok, anneleri Sarah Ferguson rüküşler kraliçesi olunca, Beatrice ile Eugenie'nin de fazla bir şansları kalmıyor bu konuda. Ona çekmişler yazık:

Eugenie ve Beatrice

Gelin kız Camilla, kalın ve sert görünüşlü, altın suyuna batırılmış katur kutur bir palto giymişti

Camilla, Cornwall Düşesi

Kraliçe'nin favori gelini olduğu söylenen Wessex Kontesi ise hoş gece mavisi takımının üzerine süslü püslü, kuş yuvası model şapka takmıştı:

Prens Edward, Lady Louise, Kontes Sophie

Kraliçe'nin pek sevdiği torunu Zara ise (Anne'in kızı), törene kafasına yerleştirdiği enteresan boynuzlarla katılmayı tercih etmişti.

Zara Philips

Bir Allahın kulu da çıkıp "kızım kızım ne koydun sen kafana" dememiş, öyle yollamışlar kızçeyi boynuzlu gibi törene, yazıklar olsun:))

Ve Kate, yine bir Alexander McQueen içinde, muhteşem görünerek katedralin kapısında belirdi:

Cambridge Dükü ve Düşesi
 Elbiseye de, o tüllü şapkaya da hayran kaldım. Kusursuz görünüyordu Kate kesinlikle:



Böylece Kate, zerafeti ve zevki ile Camilla'ya da en güzel cevabı vermiş oldu: Pppffftttt:)))

ööööö:))))
Katedraldaki dualar ve konuşmalar esnasında, gençler neredeyse uyuyacaklardı:)) Gözlerini zor açık tuttular, içleri geçti herhalde:)

Harry, Kate, William
Törenden sonra kraliyet ailesi, sadece Kraliçe, Charles, Camilla, Will, Kate ve Harry; görkemli 100 senelik at arabalarına binerek geçit töreni ile saraya döndüler.

Kocası hastanede olduğundan, Kraliçenin yanına kim oturdu dersiniz? Gelin kız Camilla! Ah zavallı kraliçe kıyamam yaaa, surata bak:

vah perükamın başına gelenler






Kraliçe ve en çekirdek ailesinin balkondan 1 milyon kişiyi selamlaması ve marşlar eşliğinde tören sonra erdi. Tabii bu sefer balkonda öpüşme filan olmadı dostlar.





Biz kendini prenses sanan kraliyet ailesi meraklıları için bulunmaz bir haftaydı. Zaten tarihte 2 kere ve yaşam boyu sadece 1 kere şahit olunabilecek bir kutlama, elmas jübile. O gelenekselliği ve gösterişli, şaşaalı törenleri izlemek çok zevkliydi. Kate'i birbirinden şık elbise ve şapkalar içinde görmekse ayrı bir zevkti, onu gördükçe ben de gidip kendime elbise almak istiyorum. Daha hoş giyinmek istiyorum yahu:)

Kate'in en çok hangi kıyafetini beğendiniz bakalım?


Kraliyet haberlerimiz Haziran ayında dolu dolu devam edecek.

Hakiki Muhabbet Kraliyet Muhabiri Miss Judy, iyi günler diler

xo xo






Not : Prens Charles, annesi şerefine özel bir belgesel yayınladı. Kraliçe hakkında izlediğim en güzel ve samimi belgeseldi bu. Çünkü Charles kendi çektikleri aile videolarını kullanmış belgesel için. Meraklılarına hararetle tavsiye ederim: