31 Aralık 2011 Cumartesi

2011 Özet Geç Lan Piç Yazısı

Vay be, oturup 2010 senesinin özetini çıkarttığım gün dün gibi aklımda, aylar haftalar uçarak geçmiş o günün üzerine. Büyüdükçe zaman çok daha çabuk akıyor sanki.

2011 deyince aklıma gelen ilk şey Kraliyet Düğünü, ikincisi Bon Jovi konseri. Üçüncüsü de iş değiştirmem olsa gerek. Dostlarımla, kızçelerimle, biricik Lady Charlotte ile bol bol gezdiğimiz bir sene oldu bir de 2011; hafta içi, haftasonu Taksim Midpoint olsun, Cevahir AVM olsun her fırsatta biraraya geldik. Yeni yılın ilk haftası da buluşacağız inşallah:) Bir de 2011 fırsat kuponu kullanıp uygun fiyata bol bol suşi yedik Kübracımla:))

OCAK

2011'in ilk ayında 3 boyutlu Rapunzel çizgi filmini izledik. Ben senenin en etkilendiğim kitabı Tarihçi'yi okuyup; öteden beri çok ilgilendiğim Dracula üzerine 2 uzun yazı yazdım. (Meraklısına 1.yazı - 2. Yazı) . Sizlerle beraber Nicole Kidman'ı kırmızı halıda takip edip her giydiğini eleştirdik:) La Capitana'nın geleneksel ziyafetinde kendimizden geçtik. Bir de ben Keşan'a gidip -6 derecede kar altında kaldım. Kızçelerle bolca gezip içip eğlendik. Yani Ocak dolu dolu ve eğlenceli idi.

OCAK : La Capitana ziyafeti


ŞUBAT

Şubat ayında kuruyan gözlerim beni biraz üzdü, pomad ve damla peşinde koştum epeyce. Kıpır kıpır, canlı, enerjik Defne Joy Foster'ın ölümü ise çok sarstı beni, epeyce etkilendim ve üzüldüm. Birkaç gün sonra ise hayat devam ediyor dercesine İzmir Hayvanat Bahçesinin fili Begümcan'dan mutlu haberler geldi : Minicik 100 kiloluk bir yavrusu olmuştu Begümcan'ın :)) Şubat ayı aynı zamanda emektar kuaförümün bunayarak saçımın içine ettiği aydı . Neyse kızçelerle gezip tozarak kendimi neşelendirdim.

ŞUBAT : Begümcan ve yavrusu


MART

Doğumgünümü kutladığım kutlu doğum ayı olan Mart'ta en önemli olay, Bebek'teki 25 yıllık emektar kuaförümü terkederek Arnavutköy'deki genç bir mahalle kuaförüne kaçmam oldu. Sağolsun Aydın  saçımı düzeltti, ben de Midpoint'te doğum pastamı kestim:)) Mart ayının diğer bir etkinliği de Zekish ve Lady Charlotte ile gezdiğimiz Rahmi Koç Müzesi'ndeki Görünmez Müzisyenler sergisi idi.

MART : Kutlu doğum ayı:))
NİSAN

Nisan ayı bu sene hayatımın değiştiği aydı. O günlerde çalıştığım şirketin patronu yurtdışından gelen ödemeleri iç etti, piyasadaki bütün çeklerini yazdırıp bize de hadi yallah dedi, ayazda zik gibi kaldık ortada. Ne karanlık günlerdi yarabbim. Panikle iş aramaya başladım, bir haftada 2 yere gidip yapamayacağımı anlayarak ertesi gün "dost kalalım" diyerek ayrıldım:))) Nihayet şimdiki işime başlamak üzere güzel bir anlaşma yaptım ve üzerimdeki karanlık kalkıp gitti.

Nisan ayının ve de senenin en unutulmaz olayı, Prens William ile sekiz yıllık sevgilisi Kate Middleton'ın şaşaalı düğünleri oldu tabii. Alexander McQueen modaevinden Sarah Burton'ın hazırladığı çok ince işçilikli gelinliği ile Kate hepimizi büyüledi. Kraliçe Elizabethi düğün hediyesi olarak William'a dükalık verince, Kate de "Her Royal Highness Catherine, Duchess Of Cambridge" oldu tabii, ben de Kate'i sıkı sıkıya izlemeye başladım.

NİSAN : Kraliyet Düğünü

MAYIS

Mayıs'ta yeni işime başladım, hala da oradayım şükür:)) Yıllar sonra bambaşka bir sisteme geçmek çok zorladı tabii, aylar sürdü yeni yere alışmam. Eski takoz laptopum artık iflas ettiği için çok yazı yazamadım. Karayip Korsanları serisinin son filmini izledim. Mayıs ayının en etkileyici olayı 20 sene sonra ortaokul sınıfımla buluşmam oldu.

MAYIS : 20 sene sonra buluşma


HAZİRAN

Haziran ayı 2 senedir korkarak beklediğim şey başıma geldi, şu hayatta en sevdiğim tek dizim olan EZEL final yaptı. Haftalarca her bir Ezel bölümü ardından methiyeler düzen bendeniz de boşluğa düştüm tabii. Hala özlüyorum bu diziyi, gerçekten. Yazın gelmesiyle yeni Cambridge Düşesi muhteşem kıyafetleri ile ortaya çıkıp salınmaya başladı. Biz de ısınan havayla kendimizi sokaklara atıp daha çok gezmeye başladık, Dolmabahçe'de mehtap seyrettik. Ayın sonunda ise ansızın gelen ilhamla evlere şenlik bir Kedim ŞİYİRİ yazmış bulundum:))

HAZİRAN : Ezel'in finali


TEMMUZ

Temmuz ayında nihayet yepisyeni HP notebook'uma kavuştum, oynayamadığım bütün oyunları cihaza yükleyip mutlu mesut yaşamaya başladım:)) Ama bu ayın büyük haberi, tabii ki yıllardır beklediğimiz, özlediğimiz, kendimizden geçerek sayıkladığımız 8 TEMMUZ 2011 BON JOVİ İSTANBUL KONSERİ idi. Hayatımın en muhteşem konseri idi herhalde. Kocaman gülümsemesi ve meşhur süpermen dövmesi ile Jon Bon Jovi kadın-erkek hepimizi bir kere daha kendine aşık etti:))

Harry Potter serisinin büyük hayal kırıklığı yaratan son filmini de Temmuz'da izledik. Üstelik o kadar iyi olabilecekken, son anda gidip sıçıp batırdığı için hırsımdan kendi kendimi yedim. Of be of!

Temmuz, kızlarla bol bol gezip tozup indirimlerden alışveriş ettiğimiz bir ay idi aynı zamanda. En güzel gezmelerimizden biri de Midpoint terastaki gel keyfim gecemiz olmuştu.

TEMMUZ : Bon Jovi Konseri

AĞUSTOS

Ağustos tatil ayı ve ramazan olduğundan sakin geçti. Ben tatil yapamadım o ayrı. Evde oturup müşterime yükleme yaptım maalesef. Yine de yeni işe girdiğim halde evde yatmak güzeldi. Bol bol Lego Harry Potter Years 1-4 ve Lego Karayip Korsanları bilgisayar oyunlarını oynadım. Fırsat bu fırsat, tekrar Ayasofya'yı ve ilk kez Harbiye'deki Askeri Müzeyi gezdim. La Capitana ile George Dalaras konserine gitmemiz, tam yaz tatiline yaraşır bir hoşluk idi. Ağustos ayında ilgimizi çeken bir diğer olay da senenin ikinci ama çok daha küçük kraliyet düğünü olmuştu.

AĞUSTOS : Ayasofya gezisi

EYLÜL

Tatilden işe dönüş ayı çok sakin geçti, kızçelerle buluşup mojito içmek ve Kübra ile bol bol suşi yemek dışında, bu ayın olayı Sahaf Şenliği idi kesinlikle. İki kere gidip bir sürü Agatha Christie toparladığım şenlikten çok memnun kalarak ayrıldım:))

EYLÜL : Sahaf Şenliği

EKİM

Ekim karanlık ay! Ayın başında çok hasta oldum, çırçırdan hastaneye kaldırılıp serum yiyerek iyileştim. Sonra yepyeni üç boyutlu Üç Silahşörler'i seyrettim. İstanbul Bienali'ndeki modern sanat eserlerini görünce az kalsın yeniden midem bozulacaktı. Ayın sonu son derece hareketli geçti, kızçelerimden Seval'in kınası oldu, ertesi gün eski arkadaşım Demet'in düğünü, sonraki gün Seval'in düğünü derken ayı göbek atarak kapattık.

Ama aslında Ekim ayı hiç göbek atmalık bir ay değildi, arka arkaya felaketler yaşadık, onlarca gepegenç askerimiz şehit oldular. Yasa girdik, hükümetin yas ilan etmesini bekledik, etmediler. Ardından korkunç bir acı daha vurdu ülkemizi, Van depremle yerle bir oldu, insanlar karda kışta evsiz kaldılar, yuvalarını ailelerini yitirdiler. Hala çadırlarda yaşamaya çalışıyorlar ve hemen hergün o buz gibi çadırları ısıtmaya çalışırken yangından, dumandan ölen bir vatandaşımızın, bebeklerin haberini alıyoruz. Hükümet gidip Cumhuriyet Bayramımızın kutlamalarını iptal etti. Cumhuriyet tarihinde ilk kez! Bu kabul edilemez bir durumdu. Ekim ayı, hala verdiği acıların sarılmadığı bir ay olarak tarihimizde yerini aldı.

EKİM : Seval'in düğünü


KASIM

Kasım ayında 1 haftalık muhteşem bir bayram tatilimiz oldu. Tatilde yesyeni laptopumun bozulması dumur etse de HP servisi cihazı evden alıp 1 haftada tamir ederek yine eve geri yolladılar, kalbimi kazandılar. Tatili fırsat bilip annemi Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filmine götürdüm. Kasım'ın güzel olayı 30. İstanbul Kitap Fuarı idi, bu sene de bir sürü kitap alabildim çok şükür. Lady Charlotte ile fal baktırma maceramızla bu ay da sona erdi.

KASIM : 30. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı

ARALIK

Ve işte son saatlerini yaşamakta olduğumuz yılın son ayına geldik. Aralık ayına damgasına vuran macera hiç şüphesiz Lady Charlotte ile Mevlana şenliklerine katılmak için Konya'ya gittiğimiz haftasonu oldu. Yedik, içtik, sema ayini izledik, bol bol gezdik. Üşümemize, yorulmamıza değmişti  bu gezi. Onun dışında Düşes Kate'in muhteşem gece elbisesi ile bir organizasyona katılması gözlerimize bayram ettirdi. Bir de kitap kulübümüzle Taksim'de buluşmamız, Midpoint'te saatlerce yiyip içip sohbet etmemiz ayın en mutlu olaylarındandı.


İşte bir yıl böyle geçmişti sevgili izleyenlerim. 2012'de sağlıkla, keyifle bol bol gezelim, dikkatle yiyip içelim (kilo almadan) , gönlümüzce alışveriş yaparak istediğimiz kıyafetleri, kitapları, dvd'leri alalım inşallah.

Sağlık, sevgi, dostluk ve bolluk dolu mutlu bir sene dilerim.

MUTLU YILLAR!

Mutlu seneler miyavvv

Yeni Yıl Hediyelerim Geldiii

Sabah balkabağı gibi kendi halimde otururken kapı çaldı ve Yurt İçi Kargo elemanı kılığına girmiş bir elf (kara yağız, göbekli bir elf :))) bana Tekirdağlı Noel Ana Zoimin yılbaşı hediyelerini getirdi dostlar. Biliyorsunuz geçen yıl Zoikuş bir email kitap kulübü kurmuştu, ben de ilk üye ve de başkan yardımcısı olmuş idim:)))) Kulübümüzde hem kitap paylaşımı hem de bol bol geyik yaparak çok güzel muhabbetler kurduk. Ve de Zoican kulübün birinci yılı şerefine bir çekiliş düzenlemeye karar verdi. En sevdiğimiz alıntıları paylaştığımız bu çekilişi ben kazandım, ne güzel değil mi?

(Merak edenler varsa, İstanbul Hatırası'ndan idi benim alıntım : "Balat'da doğdum, Haliç kıyısında... Sevdiklerimin mezarları da orada. En yakın arkadaşlarım bu şehirde, en güzel anılarım da öyle, gördüğünüz gibi işim de burada. Ve kısmetse bu şehirde ölmeyi isterim." )

 Bu sabah da kocaman bir paket dolusu hediyelerim bana ulaştı. Her birini tek tek düşünerek, öyle özenle seçmiş ki Zoim... Ve her birinde hediyeler kadar güzel bir minik not... Ne kadar mutlu olduğumu anlatmaya kelimeler yetmez, çok teşekkür ederim düşünceli, güzel arkadaşım.


Veee işte hediyelerim:

Tea Obreht'den ödüllü bir kitap, Kaplanın Karısı. Balkanlar'da geçen çok meraklı bir konusu var, hemen okumak istiyorum


Bir kişisel gelişim kitabı (Nota dikkat lütfen) Kitabı açınca ufak bir şok geçirdim, yazılar başaşağı idi. Meğersem tersini çevirip öyle okumak gerekiyormuş bu kitabı. Çok merak ettim doğrusu:


Penguen 2011 yıllığı, muhteşem bir hediye ama bana değil, gelecekteki kızancıklarıma imiş bu albüm:))



Bir karatahta fincan! Hiç böyle bir şey görmüş müydünüz dostlar? Fincanın yanında tebeşiri var ve fincanın üzerine istediğin gibi yazıp çizebiliyorsun! Harika!



Veeee Kuddusi'den sümsük kızım Kediş'e, bir paket enfes mi enfes kedi maması heyyoooo:)) Teşekkürler Kuddiş:)




Yeni yılda mis kokulu banyolar için duş kremi. Yarın ayılma duşumda kullanicim hemen:


Ve de bronz renkli çok güzel bir oje, hemen sürdüm:))



Bu kadar düşünülmüş, özenilmiş hediyeler için ne desem, ne kadar teşekkür etsem az. Seni öpüyorum,seviyorum Zoim.

xo xo

28 Aralık 2011 Çarşamba

Parlak Yeni Yıl Işıkları

Dün akşam Kübra arkadaşım ile yeniyılı kafamıza göre kutlamaya karar verdik ve iş çıkışı kendimizi Nişantaşı'na attık dostlar. Bu sene herkes Nişantaşı'ndaki yılbaşı süslemelerini anlata anlata bitiremiyordu, biz de çok merak ediyorduk tabii. Meraktan Topshop'u bile gezmedik, hızlı hızlı yürüdük ve köşeyi dönüp Abdi İpekçi caddesi karşımıza çıkınca nefesimiz kesildi , en vahşi hayallerimizden bile güzeldi cadde, şahane süslenmişti. Işıkları görünce "heeyyy" diye bağırıp zıpladık önce caddenin girişinde:)))

Cadde boyu renkli ışıklardan taklar yapmışlar, takların altından aşağıya doğru bakınca rengarenk bir tünel gibi görünüyordu ve çok hoştu. Kaldırımlara da beyazlı gümüşlü kocaman sempatik heykeller dizmişler, işte peri kızı, noel dede filan enteresan figürler. Tabii cadde vıngır vıngır kalabalık ve herkes çılgınlar gibi fotoğraf çekiyor idi. Şu heykellerden biriyle foto çektirene kadar epeyce sabretmem gerekti:)))


Kaldırımdan aşağı, lüks mağazalara karşı cikletimizi balon yapa yapa yürüyüp meydana geldiğimizde bir daha çığlığı bastık: meydanda ışıklardan yapılmış, gökkuşağı gibi kocaman müthiş bir ağaç vardı. Bir de altın yaldızlı fayton çekmişler ağacın altına ahahaha, herhalde fotoğraf çekmek içindi o fayton!! Nihayetinde caddede trafik vardı, beygir de huysuz huysuz kişniyordu. faytona binip tur atmak mümkün görünmüyordu hiç. Neyse, en azından depiklenmeden arabanın yanında durup prensesler gibi fotomuzu da çektik:))

Atın poposu çıkmış ahahah:)))

Atiye sokaktan yukarı kıvrıldık, Teşvikiye'yi de görelim diye. Atiye tipik olarak ağzına kadar dolmuş taşmış, buz gibi soğuğa aldırmayan titrek vatandaşlar masalarda yayılmış içiyor, bir o kadarı sıra bekliyor idi.. Valla bence hava dışarıda oturulmayacak kadar soğuk ve ayazdı. O yüzden fazla düşünmeden eski gözağrımız Kırıntı'ya gittik. Kapıda kuyruk olmuştu millet, sanki bedavaya her yer nasıl kalabalık hafta içi, şaşırtıcı değil mi? Bize ne tabii, biz kendimize bakalım, neyse çok beklemedik, hemen yer bulundu bize. Üstelik beklerken 2 tane bende olmayan bardak altlığı da çaldım oracıktan, iyi oldu, güzel oldu:))

oohhh hayat bana güzel
Biz bu gece hovardalık yapmaya, yeni yılı yeni umutları kutlamaya gelmiştik Kübracık ile, oohh bir şişe kalecik karası açtırdık... Etli nachos ve peynir tabağı getir dedik garson kardeşe, sonra bir de ambulans getir diye şakalaştık, soframızı donattık.

Kırıntı'nın nachosu öyle bir tabak cips üzerine peynir eriteyim oh oh kolay çabuk birşey değil. Bir tabakta 8-10 tane nacho var sadece, fakat her biri inanılmaz imce ve kıtır; üzerlerinde peynir, mantar, et eriyip birbirine karışmış; müthiş bir tat geçişmesi. Mutlaka tavsiye ediyorum.


Nachos ile nefsimizi körelttikten sonra şarabımızı yudumlarken peynir tabağındaki enfes lezzetlerin tadına baktık. Ayak kokan en güzel Fransız peynirleri; brie ve rokfor harikaydı. Bir tane Konya'ya giderken yediğim isli peynire benzer bir peynir vardı, onu da beğendim. Bir de yumuşak bir cins vardı, ama peynir değil adeta kaymak, kar öbeği.. ağızda eriyor.. Mükemmeldi. Tabakla gelen erik marmelatına ise kafamı gömesim geldi, o kadar lezzetli idi.


Peynirlerin son kırıntısı yutup, şarabın son damlasını içtik; birbirimize üniversite yıllarının karşılıksız aşk maceralarını ve rezilliklerimizi anlattık. Sürekli güldük tabiii, hem yiyeceklerden hem de muhabbetten dolayı tadı damağımızda kalan bir gece oldu.

Bu yıla böyle veda etmek çok hoşuma gitti, yeni yıl da yılbaşı süsleri gibi pırıltılı ve rengarenk olur inşallah:))



Bu fotoyu görünce kendime U2'dan şarkı gönderesim geldi : Oh you look so beautiful tonight, in the city of blinding lights:))



xo xo

26 Aralık 2011 Pazartesi

Kate'in ilk Noeli ve Aşure

Cambridge Düşesi Catherine, bu haftasonu ilk kez kraliyet ailesi ile Noel'i kutladı. Ailecek kraliçenin özel mülkü Sandringham'da artık ne yaptılar ne ettiler bilmiyoruz. Okuduğuma göre günde 5 kere kıyafet değiştirmeleri gerekiyormuş, işte sabah kahvaltısı, kuşluk bilmem nesi, öğle yemeği, kokteyli, akşam resmi yemeği derken özel tasarım kıyafetleri giyinip giyinip soyunuyorlarmış. Bir de bunlar çok zengin ya, birbirlerine hiç pahalı hediye almazlarmış, ucuz ve de gülünç hediyeler almak makbülmüş Windsor'larda, bir gün gidersek aklımızda bulunsun. Yazık kız, geçmişte Prenses Diana bunlara kaşmir kazaklar filan aldı diye yerlerin dibine geçmiş, o esnada at suratlı Anne, abisi limon suratlı Charles'a yumuşak klozet kapağı vermekte imiş basuruna iyi gelsin diye.. Turuncu kafa Prens Harry bir seferinde kraliçe 2. Elizabeth'e laylondan duş bonesi almış, üzerinde de "ain't life a bitch" yazıyormuş bonenin ahahaha:))

İşte bunlar Pazar sabahı ailecek malikhanenin yakınlarındaki bir kiliseye gidip Noel duasına katılmışlar. Binlerce insan da Kate'i, William'ı ve de Harry'i görmek için kilisenin etrafına doluşmuş. Geçen senelerde 1000 kişi kadar kalabalık toplanırken, bu sene sabahın köründe 4000 kişi bekliyormuş bizimkileri görmek için. Ne de olsa süperstar oldu Kate artık. Ama ben olsam sabahın köründe tatlı uykumdan kalkıp gitmezdim valla açık konuşayım. Hiç birşey pazar sabahı uykusu kadar tatlı olabilemez.

Kate yeni bir palto giymiş, tasarımcı bağımsız bir İngiliz, yani öyle büyük bir moda evi değil. Şapkasının modelini geçen aylarda Anma Gününde giydiği siyah şapkaya çok benzettim:




Benzettiğim şapka da bu idi :


Paltonun altında kısa siyah elbise ve füme sandığım opak çoraplar var. Yaşasın opak çorap  kardeşliği:)




Hazır yazmışken geçen geceki resimleri de koyayım. William ve Kate geçen gece Londra'da evsiz gençlere destek veren bir kurumu ziyaret ettiler, gençlerle kurabiye pişirip sohbet ettiler. O gece Kate Ralph Lauren'dan triko bir elbise giymişti. Ben de ertesi gün işe giderken Mango'dan aldığım kırmızı triko elbiseyi giydim hemen, Ay delirdim herhalde:))) Kate'in elbisesi 400 pound benimki 40 tele idi ahahah:)))






O değil de, bişey oldu, bir türlü anlatamadım, halbuki bloga mutlaka yazmak istiyordum. İşte : Evvelki hafta kızçeler toplantısı olmuştu, Bakırköy Capacity'deki Midpoint'te buluştuk, büyük ahşap masanın etrafına dizildik, güzel güzel yemek yedik, deli deli güldük, tuvalete gitmek için önümüzden gelen geçenin kıçına başına laf söyledik, kaynanalık yaptık:))) Sonra inanılmaz ama masaya bir kutu aşure koyduk... Arzu bize aşure yapmış, aşureyi de bildiğin plastik yoğurt kabına doldurmuş, Midpoint'e getirmiş ahahaah:))) Valla açtık kutuyu, plastik kaşık da getirmiş, çalakaşık gömüldük kutuya, hapır hıpur aşure yedik ama o kadar lezzetli yapmış ki anlatamam size. Hatta laf etmesin, kızmasın diye rüşvet olarak garson kardeşe de aşure verdik, adam masaya geri gelip Arzu'yla tokalaştı, arkadaşımızı müthiş leziz, şekeri tam kıvamında aşuresinden ötürü tebrik etti, düşünün artık. 2011'in en hoş anılarından biri olarak bende kalacak bu minik hikayeyi de bloga kaydetmek istedim. Aha işte kutu da bu :




 Yılın son yazısında görüşmek üzere, güzel bir hafta geçirmenizi dilerim benim sevgili seyircilerim:)

xo xo

19 Aralık 2011 Pazartesi

Kate Alert

Canımız, bir tanecik prensesimiz Catherine, Cambridge Düşesi; bu gece, yaşlandıkça babasına benzeyen keltoroş kocacığı ve havuç kafa şirin kaynıyla resmi bir davete katıldı dostlar.

Siyah kadife straples tuvaaaalet Alexander McQueen, elmaslar ise düğün hediyesi imiş, herhalde kraliyet ailesinden gelmiştir. Kate sanki vücut çalışmış gibi, kolları kaslanmış gibi görünüyor, maşallah. Bense kendinden geçmiş ezine peyniri gibi löp löp oturuyorum.

Ay içim daraldı vallahi gözlerim şaşı oldu ya, o nasıl bir elbise, nasıl elmaslar oy oy oy





Az önce bibuçuk Mevlana pidesi yemedim herhalde
Yok yok valla kıskanmadım... Kate zaten çok aşırı zayıf... Hem kocası yakında kel kalır... Elmaslar da çok parlamıyor zati... işte... neyse... eeee meh meh ....  miv? ....  HÜÜÜÜÜÜÜÜÜ !!!!

beğendik mi Kate'i?

xo xo

18 Aralık 2011 Pazar

Konya Mevlana Seyahati 4. Bölüm : Yöresel yemekler, Etli Ekmek, Mevlana Pidesi, Bamya Çorbası, Tandır

Konya seyahatimiz, muhteşem yöresel yemekler yediğimiz efsane bir gurme gezisi oldu dostlar. Yerel mutfak anlatılanlara göre defalarca ödül almış, niye diye hiç şaşırmadım. Yediğim herşey olağanüstü lezizdi.

İlk gün Havzan pidecisinde etli ekmek ve mevlana pidesi yedik. Bu restoran zaten Türkiye'nin en iyi pidecisi seçilmiş. Turla gelen misafirler kapılardan bacalardan taşıyor; inanılmaz bir kalabalık çok katlı restoranın her tarafından fışkırıyor idi. Buna rağmen restoran çok iyi organize olmuş, tak tak gayet organize şekilde önümüze geldi yemekler, servis saat gibi tıkır tıkır işledi:))

Etli ekmek ve emektar fotoğraf makinemin kılıfı

Çorba ve salatayı saymıyorum, onları geçelim, assolistlere gelelim:))) Önce etli ekmek geldi sofraya, upuzun ince bir lahmaç gibi, yağlı, ancak mideyi kesinlikle rahatsız etmiyor... O kıyması, hamuru damakta buhar olup eriyor adeta... Nefis bir lezzet.

Mevlana pidesi ise artık bir cennet yemeği filan gibiydi dostlar, incecik upuzun, kenarları hafif kıtır pide kıymalı ve peynirli idi, keçi peyniri ya da tulum peyniri ullanmışlar tuzlu tuzlu... emin olamadım. Ucundan tutup başladım yemeye, muhteşemdi kesinlikle.

Mevlana pidesi

Yağlı yağlı pideler, etli ekmekler.. Bu nefasetin üzerine bir tatlı patlatmaz isek olmazdı. Konya'nın saç arası meşhurmuş, bir tane isteyip paylaştık Lady Charlotte ile:)

Aman yaleppim... İncecik, arasına kaymak konup kızartılmış hamurun içine fıstık doldurmuşlar... Ama ne doldurmak dostlar,  taşıyor fıstıklar hamurun içinden... Harikulade bir lezzet şelalesi ağzımıza dökülüyor adeta...


Saçarası

Sadece belki biraz daha şerbetli olabilirdi bu tatlı, orta kısımlaı daha lezzetli geldi bize, kenarları kupkuru idi. Fakat damağımızda esen fıstık lezzeti fırtınası unutulmazdı:)))

Havzan'da yediğimiz bu menü kişi başı 12 TL tuttu.

İkinci gün yemek için Konak Konya Mutfağı'na gittik. Çok güzel, içi kuzinelerle ısıtılmış, düzenli bir mekan idi burası. Yemekten sonra içeceğimiz çayın bardağına kadar herşey sofrada diziliydi. Ayrıca salata ve süzme yoğurt vardı masada.



Konak ziyafeti, Konya'nın meşhur bamya çorbası ile başladı. Iy mıy sümüklü bamya deyip içmeyenler muazzam bir lezzet zevkinden mahrum kaldılar maalesef. Ben bamya sevmem, içine düştüm çorbanın. Minicik kuru bamyalardan yapılan koyu çorba enfesti. Garson kardeş "bu çorba düğün çorbası, düğünlerde yaparız" diye bir bilgi verdi, demek ki Konya'da düğün yapacaksanız bu çorbadan pişireceksiniz.

Bamya çorbası

Çorbanın ardından minicik sarılmış etli sarmalar geldi ve lüp lüp yuttuk bunları yoğurtla. Valla bir tabak olsa yerdim açık konuşayım bu lokmacık sarmalardan. Lokum gibiydiler.

Etli yaprak sarma


Ve büyük finalde ana yemek fırın kebabımız nihayet sofrayı şenlendirdi. Etin yağını çekerek yumuşacık olmuş pidenin üzerinde fırında helmenerek lokumsu bir mertebeye erişmiş olan yumuşacık kuzu eti, yanında mis gibi bir parça soğan ile servis edildi. Soğanı da yedik, pideyi de yedik, eti yalamadan yuttuk. Nomalde alışkın olmadığımız yağlar ile piştiği halde en ufak bir rahatsızlık vermedi fırın tandır bize. Et ile pidenin karışımından gelen yağlı rayiha ile adeta kendimizden geçtik:))

Fırın kebabı

Daha bitmemişti, yemeğin üzerine tatlılarımız geldi. Höşmerim dedikleri helvaya benzer, damağa yapışan bir tatlı ve yine sofraların sultanı saçarası birlikte servis edildi, ikisini de yedik:))

Benim bildiğim höşmerim daha başka tür bir tatlıydı, bu yediğimiz un helvası gibiydi.

Höşmerim

Sofraların sultanı, başımızın tacı saç arasına gelince; bu sefer tatlımızın şerbeti müthişti ama bunun içindeki fıstığı azdı. Havzan'ın hamurdan taşan fıstık şelalesi ile Konak'ın kıtır hamuru ile şerbetini birleştir, işte sana mükemmel saçarası:)))

Saçarası

Konak Konya Mutfağı'nda yediğimiz bu menünün fiyatı kişi başı 24 TL idi. İstanbul'da bu menüye kaç para vermek gerekirdi sizce? :))

Konya mutfağı, enfes lezzeti ile aldığı tüm ödülleri hakeden müthiş bir Türk mutfağı örneği; gittik ve yedik, en ufak bir pişmanlığımız yok:)) Herkese de tavsiye ediyoruz:))


Miss Judy Abbott ve Lady Charlotte yemek ziyafetinde:)



Afiyet olsun.


xo xo