30 Ocak 2009 Cuma

Yemek macerası

Dün gece Sino'nun evinde çılgın bir only girls yemek düzenledik sevgili seyirciler. Ben de çok hasta olduğum halde dedikoduları kaçırmamak için gittim elbet. Fakat arkadaşlarım bana o kadar iyi baktılar ki. Marketten eve torba taşıtmadılar, eve gelince Sino'nun hazırlamış olduğu rahat köşeye yan gelip yattım, üzerime battaniyeler örtüldü, kumandayı da elime verdiler ve kızlar mutfakta harıl harıl salata ve tavuk hazırlarken (rejimdeyiz ya ondan heee, yoksa tat geçişmeli çılgın yemekler de yapardık eminim:) ben de Simpsonları seyrettim. Hoş, Lady Charlotte şimdi gülüyordur çünkü hasta olmasam da durum farklı olmayacak idi:)))

Neyse , sofra harikaydı, kocaman devasa salatalar nefisti, isteyene minik parçalar halinde ızgara göğüsler, isteyene kızarmış butlar, bir de paçozun başkanları ekmek de yediler bu kadar nefasetin yanında.

Yemekten sonra ben yine köşeme yaydım götümü yattım, Sino bana hap verdi, Kongest'in turbo versiyonu Kongest Forte, iyi geldi ama burnumun musluk gibi şıp şıp akması durdu. Sonra ben yayıp yatarken kızlar masayı toplayıp kaldırdılar. Valla beni hiç ayağa kaldırmadılar sağolsunlar.

Bu sırada Aşk-ı Memnu başlamış idi. Hep beraber mahallenin dedikoducu koca karıları gibi dizideki tipleri çekiştire çekiştire izlemeye başladık. Bu bölümde Firdevs yine döktürdü, ne muhteşem bir cadı karı haaa, gelsin bize de akıl versin, harika kendisi. Firdevs fan club kurasım var o derece. Bihter yine Behlül'e veremedi ve veremediği için çok sinirli idi. Nihal de tam Behlül hamamdan çıktığında sosisli sandövicinden bir ısırık alırım niyetiyle odasına daldı çocuğun ama o da eli boş döndü. Behlül bir ara Bihter'in odasına gizlice girdi, hah dedim, şimdi minik dantelli donlardan birini alıp kafasın geçirecek. Sadece kızın parfümünü kokladı. Tabii buralar hep senaryo yazamayan vatandaşların vakit dolsun diye koydukları iğrenç sahnelerdi, 10 dakka parfüm mü koklanır bebeğimm? Yani kaç bölümdür beklediğimiz saldırı bu bölümde de gerçekleşmedi anacım.

Fakat dizinin en evlere şenlik anı, Firdevs'in ateşli hizmetçisi Tatyana'nın, donlarını fora edip mutfak ekibinden Beşir'in odasına daldığı andı. Beşir gözlerini karının memelerinden alamasa da iffetine sahip çıkıp odasından dehledi Tatyana'yı :))

Ulan ne biçim yalı hee, herkesin birbirine veresi, beraber frankfurter yiyesi var, bi tanesi boş değil , yakında tren yaparlar, al takke ver külah, hepsi de akraba olur sonunda!

29 Ocak 2009 Perşembe

Harika bir oyun


Bakalım Bush'un suratına kaç tane papuç isabet ettireceksiniz :

http://www.sockandawe.com/

çok zevkli heee




Çok hastalanmışım a.q.

Salı günü acayip bir titreme krizi ile hastalandım sayın seyirciler. Öyle bir titreme ki, ofisin mutfağındaki çay kazanına sarıldım, resmen aşk yaşadık kazanla, yine de ısınamadım. Eve geldiğimde 2 kat battaniye altında , elektrik sobası kıçımda, 2 saatte ısındım ve uıyudum. Sürekli kabus gördüm, kabuslar Queen şarkılarıyla ilgiliydi ve bütün gece sürekli uyanıp uyuyup aynı kabusu görmeye devam ettim. Bu da kişisel bir rekorum oldu yani.

Dün de evde yorgan döşek yattım. Kafam yerine geldi. Ama hastalık devam. Ne kadar çok hasta oluyorum ben ya. Çok üzülüyorum böyle zayıf düşüp enerjimi kaybedince. Koşma, coşma, bağırma insanıyım ben, uyuz uyuz sürünme insanı değilim.

Neyse hasata yatarken Coppola ustanın çok sevdiğim Bram Stoker's Dracula filmini izledim, bence korkunç bir vampir filmi değil bu, muhteşem bir aşk filmi. Üstüne Angels in America'nın ilk 4 bölümünü izledim. Sonra uykum geldi, erkenden yattım. Bütün gün yattığım halde gece tekrar nasıl uyudum, ben de anlamadım.

Neyse bugün kalktım işe geldim. Fakat en aşağı bir hafta yatak döşek Madonna pozlarında yatmak ister bu deli gönlüm

27 Ocak 2009 Salı

Pilavpatates


Eveeet, dün gece o paçoz Türk filmini izledikten sonra üşenmedim ve Ebru Şallı ile pilates dvd'mi kullanıma açtım dostlar.

İlk söylemem gereken, etrafta ne var ne yok kaldırın, yoksa kollarınızı kaldırıp indirirken bilimum eşyayı da indirebilirsiniz haa.

Ebru Şallı valla güzel güzel anlatıyor. İşin püf noktası sürekli nefes alıp PPFFÜÜÜFFF diye o nefesi geri boşaltmak. Bir de natürel duruş var. Oturma kemikleri var. PFFÜÜFFF nefes veriyorum. Karnımın yandığını hissediyorum. Bu duyguya bayılıyorum. Çok rahatım şu anda... bu minvalde gidiyor. Fakar karı bir kuru dal. Taş ötesi. Pıt diye bükülüyor, ulan benim kucağımda göbek var nasıl büküleyim hahahaah. PPFÜÜÜFFF nefes ver! Hele bir harekette yan yatıp İKİ BACAĞINI BİRDEN pıt diye kaldırdı, valla respect dedim.

Neyse ben çok tembel bir karıyım ve de spordan feci şekilde içim sıkıldığından bari her akşam bunu yapayım. Sonuçları size anlatırım. Fakat sanki yine de kardiyo ve ağırlık da çalışmak lazım.

neyse, xoxo, nefes vermeyi unutmayın ulan:)

26 Ocak 2009 Pazartesi

filmin devamı

şimdi Zeynep'in doğumgünü, Zeynep babaanne gibi giyinmiş, Handan zillisi vallahi taş! Bu arada Zeynep'in 2 kilometre popolu kızkardeşi Naciye annesinin kapısını dinlerken Zeynep ablasının evlatlık olduğunu öğrendi.

Doğumgünü devam ederken o sürprizli herif elinde güllerle çıkageldi. 20 tane kırmızı 1 tane beyaz. Zeynep'in gözlerini bağladılar, şarkı söyleye söyleye gülleri saçtı vee beyaz gül Haluk'un önüne düştü, ve de dansetmeye başladılar. Tam eğlence ayyuka çıkmışken, Naciye kaltağı partiyi basmasın mı, Zeynep benim ablam değil, öksüz bir evlatlık diye ele güne ilan etmesin mi, paççozun, banalin, basitin başkanııı. Anneleri bu üzüntüyle kalp sektesinden gidiverdi.

Bu arada zilli Handan, olay yerinden kaçıp, sürprizleri seven herifle çokk acayip bir partiye gelmiş dostlar. Amanın, kadınlar göbek atarken soyunuyor, herkes ortalık yerde sevişiyor, bohem partisi! Fakat hatunların donları evlere şenlik, fırfırikli, tüllü tüllü donlarrr. Karılarda göt göbek yerinnde. Canım, 40 sene önce sıfır beden mi vardı??? Neyse, Handan yeni sevgilisiyle eve dönünce Haluk bunları gördü ve boynuzlarını parlattı.

Amanın o da ne, Zeynep tren köprüsüne çıkmış, kendini atacak. Haluk Beyyy. Kurtardı onu. Ve de evlenme teklif etti. Çünküüü, kızcağızın kendini trene çiğnetmek istemesinin sebebi, artık bir soy ismi olmaması imiş. Haluk da dedi ki, evlenelim, benim soyadımı paylaşırız.

Kızıım bunlar evlendi, arap bacı dadı da düğün çorbası yaptııı aaayyy ahahahahaha.
Sonraa dadı bunları gerdek odasına soktu ama bunlar hiç sosis yememek , vejeteryan evlilik yapmak üzere anlaşmışlar. Aaaay çok sıkıldım hee. Haluk karıyı bırakıp çıktı, arkasında da bir mektup. Meğer Haluk arabayı uçuruma sürüp intihar edecekmiş. Zeynep ağlaya ağlaya uyudu, peşinden gitsene hımbıl karı. Fakat zaten beceriksiz Haluk intihar edememiş, kafayı gözü dağıtmış halde geri döndü. Kolu kırılmış, gözü şişmiş... Dadı da Zeynepi azarlamasın mı sen bu adama ne ettin diye ahahahah.

Ay bu film içimi sıktı beee, bitmek bilmedi. Bu arada Handan o sürprizsever herifle evlenmiş. Çat kapı Zeyneplerde, ailecek görüşüyorlar. Fakat şöyle, Haluk Handanlara gitti, karı bunu banyoya çağırıp sonra üzerinde köpüklerle Haluka hamle etti. Hey gidi, kocası Turan da aynı anda Halukların evinde Zeynepe saldırıya geçti dostlar. Yaa bunun kitabı hoştu hee, filmi çok banal olmuş. Tipler de şişmanlıktan yıkılıyor, Şorayın kalçalar ekranı kapladı canım bee.

Aha, Türkan yani Zeynep kocasını baştan çıkartmayı aklına koydu ve odasının kilidini açtı, canı sosisli sandöviç çekti besbelli. Fakat tam sosisliye gömülecekken zır telefon , uyuz Naciye kaza geçirmiş. Tabii Zeynep Naciye ile barıştı . Sonra Naciye buna bir mektup gösterdi, güya gerçek annesi Zeynep'in adresini bulmuş. Karı bir de çıkagelsin ki, paççozz, alkoliikk, çirkiin, paragööööz. Kumpaslar dönüyor tabii, Handanla kocası da Zeynepin eski arkadaşı İzzet ile fotolarını çekip Haluk'a yolladılar, üzerine de boynuzlu yazdılar hahaha, Haluk fotoları tam da beklendiği üzere yanlış anlayıp Zeynepi terketti, İzzet gidip fotoğrafçıyı dövdü, Haluka olayları anlattı. Bu arada güya Zeynepin annesi olan karının kumpasıyla Zeynep tıpış tıpış Turan'ın ayağına gitti. Eh sen sosisliyi yeme, şimdi görürsün pastırmayı! Bi de soruyor , benden ne istiyorsun? Ulan ne istiyecek dombili .Ve saldırı başladı. Fakat en eğlenceli yerinde Haluk odaya dalış yaparak Turanı dövdü.

aaaaaaaaaayyy çok şükür bitti ulaaannn. Mutlu son. Başka filmlerde görüşmek üzere.




oh la laaa

çok kararlı bir kadın olduğum için bu akşam işten çıktığımda doğruca D&R'a gittim ve de Ebru Şallı ile PİLATES dvd'sini aldım sayın seyirciler. Bir kere aklıma koydum ya yaparım. Tabii şu anda pilates yapıyorum sanıyorsunuz ama nanay, GARİP BİR İZDİVAÇ isimli türk filmini izliyorum ayoll, başrolde Türkan Şoray. Ben de onun kadar güzel olsam, tosun tosun dolaşmakta bir beis görmezdim, fakat gelin görün ki, paççozun önde gideniyim!

Neyse, filmi izlerken dayanamadım, o kadar komik ki. İlk sahnede gariban bir kızcağız kendini banliyö treninin altına atarak intihar etti. Bunun için 5 dakika kadar köprüde dolandı, ortada kimse yok, sonra kendini atmasıyla pırrrrt diye 20 kişi toplanıverdi köprüye bee, bu da biz Türk milletinin mallığının şahane bir göstergesi olsa gerek.

Sonraa Handan var bi tane, Haluk'un nişanlısı, arabayla bunlar gezerken Haluk aaa intahar eden kıza bakayım diye arabadan indi, Handan bir sigara yakmaya yeltendi, (Handan'ın 65 model kuş yuvası saçları evlere şenlik, paççozzun önde gideni haa), o sırada etrafında kaytan bıyıklı puşt tipli bir herif belirdi, iki muhabbet ettiler, herif Handan'ın peşinden koşuyormuş meğer , neyse herip pat diye arabaya atladı, "arkadaşınız pek sıkıcı" dedi Handan'a, "hayat sürprizlerle güzel" , eh bu handan'ın pek hoşuna gitti, bastı gaza, bunlar tırladı. Haluk da arkada yırtık dondan fırlayan zavallı bir sosis gibi kalakaldı bee hahahahaa.

Sonracığıma, Türkan Şoray da Zeynep'i oynuyor, herkes buna aşık, bu şimdi Handan'la öbür sürprizli herifi nasıl ceviz oynadıklarını dikizleyecek galiba. Dur izleyeyim de devamını yazayım


Paççozzuunn başkanııı

İşte bütün kıvranma ve çabalar sonucunda yine ancak 500 gr vermişim. Ya hakikatten sikeyim böyle rejimin ızdırabını kızım! Böyle gram gram zayıflarsam 1 sene rejim yapsam ancak normal kiloma dönerim, kimse 1 sene diyet yapamaz!

Halbuki bu hafta en az 1 kilo zayıflamayı haketmiştim. Haftasonu Kanyon'da Kitchenette'de idim, Dido ve Ceydoş'la... Kenardaki büyük masada oturuyor idik, yani pastane kısmının dibinde. Biftekli salatamı kemirirken karşımda üstü bütün çileklerle süslü çikolatalı pasta (çileklerin üzerine de çikolata dökmüş şerrefsizlerr), çilekli milföy pasta, rengarenk makaronlar geçit yapıyor idi. Ama tabii ki diyet kola içip midemi şişirdim ve bu nefis tatlıları uzaktan izleyerek acı çektim. Çünkü neden? Dipçik gibin olacam ya?

Pazar günü ise büyük aile toplantılarından biri vardı, kalabalık ve gürültücü bir italyan ailesi gibi olduğumuzdan, eğer sıtma hastalığından ölmüyorsak bu toplantıları kesinlikle kaçırma hakkımız yoktur. Ve oradaki masayı görmeliydiniz, fasulye pilakisi, mercimek köftesi, zeytinyağlı dolma, kurabiye, ıspanaklı börek, sosisli börek (sosis mevzusu apayrı :))) , çerkez tavuğu... Ayol iki kaşık pilaki yedim de eve gelince bir çanak yoğurt tıkınmasam açlıktan uyuyamazdım. Ne paçozun, ne banalin başkanı bir hayat bu beeeeee. Sonra bu acıların karşılığını alma vakti geldiğinde ise karşımda ne gördüm??? 500 gram! Siktir git!

Ya bilmiyorum ne yapayım, Ebru Şallı iskeletorunun pilates dvd'sini mi alayım? Karı olmuş sana bir kuru çubuk göt möt kalmamış. Evde her akşam eğil bükül yaparım. Yapar mıyım? Valla bilmiyorum...

Ulan ne pis bi iş bu be , ömrümüm yarısını zayıflayacam diye harcadım kızım. Oooffff.

24 Ocak 2009 Cumartesi

UĞUR MUMCU

Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 yılında öldürüldü. Katilleri hala bulunmadı. Mumcu'nun sorduğu sorular bunca senedir cevapsız kaldı.

Bizim yapabildiğimiz tek şey unutmamak oldu.

Melih Aşık, Milliyet, 24.01.09

Uğur’a mektup
Sevgili Uğur,
Sen aramızdan ayrılalı 15 yıl geçmiş... Zaman ne hızlı akıyor...
Oralarda ne var ne yok, dersen...
Doğrusu senin öngörülerinin doğru çıkması dışında yeni şey yok...
Siyaset, ticaret, tarikat üçgeni hem ülkeye, hem iktidara hakim oldu...
Hem de ne hakim olmak...
Bir de korku imparatorluğu kuruldu ki... Görmeye değer...
Artık cumhuriyetçi, Atatürkçü yurtseverler ikiye ayrılıyor...
Ergenekon’dan içeri alınanlarErgenekon’dan içeri alınacaklar...
Bir yandan çetelerin üzerine gidilirken bir yandan da muhaliflerin avı sürüyor...
İktidar muhalifleri çetelerle aynı kategoride muamele görüyor...
İktidar muhalifleri, teker teker içeri alınıyor...
İçeri alınmayanlara korku salınıyor.
Eğer sağ olsaydın sen de mutlaka topun ağzında olurdun...
İşler o raddeye vardı ki...
Son dalgada İstiklal Savaşı Kahramanı Kılıç Ali’nin 80 küsur yaşındaki oğlunun da içeri alınacağı televizyonlardan alt yazı olarak geçti. Altemur ağabeyin suçu mu? İktidara muhalif yazılar yazmak...
F tipi cezaevleri Yedikule zindanlarına döndü.
İçeri düşenin bir daha ne zaman çıkacağını kimse bilmiyor.
İnsanların neden gözaltına alındığı falan da açıklanmıyor.
Sen sık sık hukuktan, hukukun üstünlüğünden söz ederdin...
Hukuk artık sadece soyguncuları, vurguncuları korumaya yarıyor...
Türkiye’deki sisteme “katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni” derdin...
Bugünleri görseydin ne diyeceğini çok merak ediyorum...
15 yıl sensiz yaşamak, bu ülke için kayıp oldu Sevgili Uğur... Ama sen aramızdan erken ayrılmakla bir şey kaybetmedin. Şan ve şeref kazandın... Nur içinde yat...


23 Ocak 2009 Cuma

ÇOK ŞAHANE

bir küfür öğrendim dostlar:

"senin yayınında da yapımında da emeği geçen herkesi zikeyim ulannn"

heee, ne güzel değil mi, biraz yaratıcılıkla siz de yapabilirsiniz :)


22 Ocak 2009 Perşembe

METABOLİK DENGE SIVISINI AÇIKLIYORUM HEEEEEE

Sankim kokakola formulu ayol çok helecanlandım püaahahahahah

kaynat sıvıyı salla Londra'yı anacım, ve işte karşınızda



Metabolik Denge Sıvısı :

Malzemeler:
2 orta boy elma
1 orta boy limon
1 kuru dal veya rulo tarçın
1 tatlı kaşığı tane karabiber
1 tatlı kaşığı kuru karanfil



Yapılışı:
1 kap içine elma ve limon kabukları ve çekirdekleri ile 4 eşit parçaya bölünür, üzerine tarçın, tane karabiber, karanfil eklenerek 3 litre suda kaynatılır. Kaynadıktan sonra süzülüp soğumaya bırakılır

Kullanılışı:
(fitil sanki götüme sokacam, sıvı işte aaaa. Yazmışlar böyle... Neyse ben devam ediyorum tarifi kopye etmeye dostlar)
Her gün düzenli olarak en az 3 çay fincanı öğün sonrasında tüketilir.
Meali her yemekten sonra bundan bir bardak çakacaksınız.

Etki mekanizması:
Bağırsak ve böbrek çalıştırıcı, mide asitlerini dengeleyici, yağ yakıcıdır.

Yani böbrek etileniyor, göt tepki veriyor, ne de olsa hayatta herşey etki-tepki meselesi, değil mi dostlar!



Afiyet olsunnn :))



Bahçelerde vırt vırt, koca kafalı Edvırt

Dün akşam bütün kızçeler toplandık ve ofisten çıkıp Profilo AVM'ye sinemaya gittik dostlar. (Denizo'nun kocası da geldi ve sessizce yanımızda eziyet çekti çünkü kendisini Twilight filmine sokmuş idik zorla.)



Çarşamba Profilo sinemasında halk günüymüş, biz de pek bakımsız, her zamanki lady havamızdan uzak halde idik zaten:))) Hele ben koleksiyon göndermiştim ve saçlarım da ormanda 18 ayının saldırısına uğradım modeline girmişti. Ay çok çirkindim dün akşam, kendini çirkin hissetmek de berbat bir duygu:((  biliyorsunuz hayatta tek amacım güzel olmak:)

Neyse, biletleri aldık, sonra Çıtır Hindi diye bir yerde salata yedik. Zayıflama derdi olmayan kızçeler çıtır hindili salata yediler, ben de ızgara hindili şefin salatasından yedim. Harikaydı. öyle 2 ot, 3 yapraklı kıytırık salatalardan değil, maşşallah bol malzemeli, doyurucu birşeydi.



Sonra filmde uyumayalım diye sert birer kahve çaktık ve filme girdik. Aman Allah, yarrım saat reklam izlettirdiler, bu çile de bitince filmimiz başladı.

Ben epey pespaye birşey beklerken film samimiyetiyle beni şaşırttı! Gerçekten emek verilmiş bir iş var karşımızda. Haşa, Coppola'nın Bram Stoker's Dracula filmi gibi değil elbet ama kendi küçük ölçüleri içinde özenli çekilmiş, görüntüleri ve müzikleri gayet güzel bir film. Oyuncular fena değil. Bella karısının sürekli kirpiklerini kırpıştırması ve de arada havale geçirip kal gelmesi dışında tek rahatsız edici şey; kitapta dünyanın en harikulade varlığı olarak anlatılan sarışın bomba vampir Rosalie'yi dipleri 5 parmak çıkmış, çirkin sarı boyalı saçlı paçoz bi karının oynaması idi. Hollywood'da sarışın hatun mu yok anlamadım gitti. Bir de Bella'nın Kızılderili arkadaşı Jacob'ı oynayan çocuk belki de filmdeki en iyi genç oyuncuydu. Kısa rolüne rağmen doğallığıyla etkilemeyi bildi. (Yaaa yaşlandıkça Atilla Dorsay gibi mi yazmaya başladım ne oluyor bana??)



Neyse tabii biz filme Bella ya da manzara için gitmemiştik. Bu filme gitmemizin tek sebebi acı çeken asil vampir güzellik Edward (Robert Pattinson) idi. Hahahayytt kuccaaağimaa geeelll Edward. Film de zaten Edward'ın hem delicesine kanına susadığı hem de imkansız şekilde aşık olduğu insan kız Bella'nın hikayesini anlatıyor. Bu çelişki kitabın o meşhur akıcılığının en büyük sebebi. Saldırı olacak mı? Olmayacak mı? Durmadan okuyası geliyor insanın:)))

Film ise konu itibariyle kitabın özeti gibi. Kitaptaki o çatışmayı, acıyı veremiyor tabii. Yani bu mıymıy Bella nasıl pıt diye aşık oldu Edward'a, o onu niye sevdi, Edward'ın gece ziyaretleri, soğuk pürüzsüz teni, taş gibi (yani vampirliğinden dolayı granit gibi sert olmasını kastediyor :)) vücudu, dudaklarının soğuk dokunuşları... Bella'dan uzak durması gerektiği halde azap içinde yine de onun yanında kalması ve bitmek bilmeyen yakıcı susuzluğu... Bunlar kitapta güzel güzel anlatılırken, filmde gayet özetle geçilmiş. Yani film öncelikle kitabı okuyanlara yönelik çekilmiş.



İşte böyle dostlar, sonuçta iyi hoş bir küçük film, soundtrackini de kesinlikle alacağım. Bir de film bitince kendini bir anda vampirlere kaptıran Deniz "Edward'ı sana yedirmezler kızıım" diye üzerime atlamaz mı??? Aaa o kadar şaşırdım ki sadece "paççozzz" diyebildim kendisine. Sonra sevgilisi olanlar vampircilik oynamak, olmayanlar da soğuk bir duş alıp uyumak üzere evlere dağıldık. Artık gece kim rüyasında ne gördü bilemiyorum, kızların hiçbiri anlatmıyor, hepsi Edward sayıklamalarında :)))

xoxo

21 Ocak 2009 Çarşamba

Kayısı

Dostlar, bu rejim listesindeki ara öğün kuru kayısılar içimi mülayim yaptı. ÇOK mülayim.

Yoksa zayıflamanın sırrı bu mu? Mısır ye + taşa otur + su iç formülü mü? ya da kuru kayısıyı yiyince, sen de kuru kayısı gibi mi oluyorsun? Bilemedim.

Neyse ben iptal ediyorum kayısıları hee, bütün gün tuvalete mi taşınacağım?

Ne ızdıraplı işler bunlar.

20 Ocak 2009 Salı

Hadsizin Başkanı

İşte kendi blogumdan sonra bağımlısı olduğum , onsuz edemediğim, hem eğlendirici, hem öğretici, hem de gözümüzü gönlümüzü açıcı şahane bir blog :

http://hadsizinbaskani.blogspot.com/

"TO BE BEAUTIFUL, ALL A WOMAN NEEDS IS A BLACK PULLOVER AND A BLACK SKIRT AND TO BE ARM IN ARM WITH A MAN SHE LOVES"YVES SAINT LAURENT (1936-FOREVER)

Bu da benden Başkan'a gitsin :
:) xoxo

19 Ocak 2009 Pazartesi

Sikeyim böyle aşkın ızdırabını bölüm 2

Arkadaşım, bu kadar uğraş didin; 500 gr zayıflamışım. Bu ne? Bu ne? Bu ne beeeee?
Ömrümün yarısı zayıflamak için uğraşarak geçti, neden ya? Neden bazıları için zayıf olmak doğal ve normal ve çaba göstermelerine gerek yokken, bizim için bu bitmek bilmeyen bir savaş.
Oooffff.

Neyse, bu öfkeyle kendimi yemeğe, içkiye ya da çikolataya falan vurmadım, çünkü gerçekten zayıflamaya kararlıyım. Bugün yanımda biraz tavuk eti getirdim, bu hafta da böyle deneyeyim madem.

bunun dışında Zara bir kere daha mı indirim yapmış ne yapmışsa, herşey 9,95 olmuş. Gidin en azından tişört alın, önümüz yaz, yeni koleksiyona 25-35 lira vermektense, 9,95lik tişörtleri almak daha mantıklı der, gözlerinizden öperim.







16 Ocak 2009 Cuma

Tırlatmaya Çeyrek Kala - Episode V ( ayrıca sondan bir önceki Episode )

Memo.... Memoooooo... Memoooooooooooooooooo...
Memo'yu çağıran kendi sesimle uyandım daldığım derin uykudan. Kedim sürtük ayaklarımın dibinde, koşmaktan tüm Ege'nin tozunu toprağını taşıyan zavallı ayak parmaklarımı yalamakla meşguldu. Dilinin pürtüklü teması ayılmamı sağladı. Allah'ım yoksa gördüklerim bir rüya mıydı. Uçkurunu çözdüğünü gördüğüm Kamuran aslında kötü niyetli olmayıp sadece hacetini mi gideriyordu ya Rabbim? Ya o çıplaklık, o hissettiğim heycanlı, tatlı ama bir o kadar da ürkünç duygu? Böcekler, Ayvalık, Çıtırlık?
Yeterrrrrrrrrrrrrr diye bağırırken gözüme düşen saçlarımı itmek için elimi alnıma götürdüm ve korkuyla saçlarımın yapış yapış olduğunu hissettim. Dokununca acıyordu ve elimin altında ciddi bir şişlik vardı.Derin olmadığını umduğum bir kesikten akan kan donmuş, saçlarımı yapıştırmıştı. Bir bu eksikti diye düşünürken, acının verdiği keskin sızı düşüncelerimi toparlamama yardım etti.
Yavaş yavaş hatırlamaya başlıyordum. Halamı Ayvalık'ta bulamayınca köye dönmeye karar vermiştik. O saatte bir taşıt bulamayacğımızı düşünürken, Havran'dan Çanakkale'ye hale sebze yetiştiren bir kamyona rastlamıştık. Halimize acıyan şoför bizi Edremit ayrımında bırakmıştı. Hala bir hoca bulma derdinde olan Memo ise acaba bir de Altınoluk'a mı gitsek diye düşünüyordu.İyice bunalan ben ise, eve dönmeyi, orada her ne var ise, kötülüğün kendisiyle yüzleşmeyi doğru buluyordum. Bu sebeple ayrılmıştık. Köye giden toprak yolda ilerlerken arkamdan gelen gri gözler olduğunu düşünüp koşmaya başlamış ve takılıp eski bir dere yatağına yuvarlanmış, başımı taşa vurup bayılmıştım.
Evet, evet aynen böyle olmuş olmalı deyip kendimi rahatlatmaya çalışırken ayağa kalktığımda şortumun iliklenmemiş olduğunu gördüm. " Tanrım, yoksa yoksa o sinsi Kamuran çişi yerine beni mi halletti? " diye ağlamakla ağlamamak arasında bocalarken, sol bileğimde yeşille gri arası kıvılcımlar saçan parlak taşlı bir bilezik hissettim. Karanlıkta daha iyice görmek için bileğimi gözüme yaklaştırdığımda, taştan yayılan sıcak bir enerji hisseder gibi olmuştum. Hatta yüzüme yaklaştırdığımda resmen acımı azalttığını hissettim. Bu da nerden çıktı diye düşünürken taşın pırıltısının Kamuran'ın gözlerinden yansıyanla aynı olduğunu düşündüm. Sıcaklığı da aynıydı sanki, bilinmeyenin verdiği korku ve güvenmek isteğinin verdiği sıcaklık hissi. Kamuran diye fısıldadım karanlıkta...
Acep içimdeki hisler beni yanıltıyor muydu? Kamuran için düşündüklerim neydi ve ne kadar doğruydu? Ben bu duygular içinde ayağa kalkarken yanımdaki çalılıktan bir ses geldi. Ses.... Biz Çıtırlık'ı terkederken köy resmen bir kara örtüyle kaplanmış gibi sessizleşmişti. Fakat ben bileğimdeki bu bilezikle yürüdükçe, yaklaştığım yerde sanki hayat geri dönüyor, olası sesler olması gerektikleri gibi hayat buluyorlardı...
Kamuran'a ve hediyesi olduğunu düşündüğüm bileziğe olan inancım artarken " Evet, inanç !!!!" "İnancımız yeter bizim. Kendi inancımız. İçimizde hep var olan, bizi hiç terketmeyen, sadece onu unutup derinlere gömdüğümüz kendi inancımız yeter" ne gerek vardı hacı hoca aramaya? Ben böyle düşüncelerle kendime full throttle vererek yolu tırmanmaya çalışırkene ilerde gördüğüm bir karanlık şekille gene vites küçülttüm, meali tırstım.
O sırada ayaklarıma düşen şortumu toplayıp, bana teğet geçiren Kamuran'a küfredip, ne de olsa Lady Charlotte'un sayesinde alıştık anam ne olacaksa olsun deyip beni bekleyene doğru ilerlemeye başladım.
Başta titreyen bir karanlıktan ibaret olan varlık ben yaklaştıkça belirginleşiyordu. Önce gri parlak iki delik belirdi yüzü olması gereken yerde. Sonra ters eğik bacakları. Ben yaklaştıkça uzun ve tuhaf yaratık düzelmeye başladı. Gözlerdeki korkunç ışık gitmiş yerini insana güven veren gri parıltılara bırakmıştı. Bacaklardaki terslik ise bir garipti. Sonra daha da garip bir şey oldu. Garip bacaklar kırılmaya başladı. Benim dehşet dolu bakışlarım altında bacaklar kendilerine bağlı, uzva benzeyen iki makinamsı parçadan ayrıldılar ve toprağa basarak bana yaklaştılar. Devasa boyuttan uzun boylu ve normal bacaklı birine dönen Kamuran vardı şimdi karşımda. Feride misali yanımda olsa tüm fondanlarımı verirdim ona, hatta kıyamayıp sakladığım tüm likörlü çikolatalarımı bile.
Ağzımı açıp tam konuşacakken susturdu beni. Önce bileğime dokunarak bilekliğin varlığını kontrol etti. Ellerini değdirmeden vücudumun üzerinde gezdirdi, tek tek yokladığı yerlerde garip bir enerji hissediyordum. Yaramın blunduğu alnıma dokunduğunda tüm acı ve sızlama anında kesildi. elleri gezintisine devam ederken ve ben de baygın gözlerle bakarken, omuzumda önce acı ve ardından tüm bedenimi sarsan bir titreme geçti içimden.
" Tamam, şimdi konuşabiliriz fakat çok kısa " dedi. Sesini ilk defa duymanın verdiği şaşkınlıkla hayatımda bir kez olsun konuşamadım. Uzattığı elindeki böceğimsi şeyi göstererek " Bunlar varken konuşamazdık. Bu bir tür virüs bulaştıran robot böcek. Görevleri insanlara önceden programlanmış virüsleri bulaştırarak sizleri kontrol edilebilir yığınlara dönüştürmek. Seni baygın bulduğumda her yerini kaplamışlardı. Tek tek temizleyemeyeciğimi anlayınca vücudumdaki tüm enerjiyi sana geçirerek temizlemeye çalıştım."
"Geçirdiğin tek şey budur umarım" diye mırıldandım içimden. "Hayır" demesiyle umutlanayım mı üzüleyim mi diye karar veremeden "Aynı zamanda diğer insanları kurtarma gücünü de verdim sana " diye ekledi. "Bizler dünya adına çalışan, tehlikeli güçlere sahip bu kişilerle savaşan gizli bir örgütün üyeleriyiz. Artık sen de bize katıldın. "
Ya Memo ? "diye sordum. " Memo'ya da geçirdin mi? Ayyy yani Memo'yu da kurtarıp örgüt üyesi yaptın mı? "" Memo dediğin yanındaki kişiyse evet o da temizlendi, bağışıklık sistemi güçlü olduğundan o senin kadar etkilenmemişti. Yüzeysel kontrol yetti. Ama ona özel bi güç verilmedi. Ayrıca kedin de temiz, çünkü kediler bin yıllardır insanların koruyucusu olarak gelmiş çok özel yaratıklardır. İlk karşılaştığımızda hemen farketmişti beni" diye devam etti Kamuran.
Konuşurken köyün dış evlerine kadar yaklaşmıştık. İlk başta hissettiğim umutsuzluğun gittikçe azaldığını hissediyordum. Artık müttefikim olarak yanımda bu gri gözlü Apollo varken tüm köyü kurtaracağımıza dair inancım artmıştı. Gene de karanlık taş sokaklarda yürürken korkuyla titreyip Kamuran'a sokulmadan yapamıyordum. Aniden durup bileğimden tuttu ve gözümün içine bakarak " Hazır mısın ?" diye sordu. " Neye hazır mıyım?" " Neye olacak kötülüğün merkezindekiyle karşılaşmaya?"
Hazır mıydım bilemiyorum ama Kamuran'ın kendi bileğindeki ve benimkinden çok farklı olan bilekliğine dokunmasıyla tekrar bacakları şekli değiştirmeye, gözleri ışıldamaya başladı. Yanımdaki Mr. Gadget türevi Kamuranla birlikte karanlıklığa daldık ...
Bizi bekleyen ne tür bir kötülüktü acaba...Bu derin karanlıktan sıyrılıp aydınlığa kavuşabilecek miydik? ... Köylüleri kuratarabilecek miydik?... Memo kendisine değen teğetle değişmiş miydi? Tarabya'da mı yoksa Ulus'ta mı sahne alacaktı?... Fener bu sene şampiyon olabilecek miydi? ....
Hepsine olmasa bile en azından hikaye ile ilgili sorulara bir sonraki ve son olmasını umduğumuz bölümde cevap bulabilmek dileğiyle ...


Sağlıcakla kalın.




15 Ocak 2009 Perşembe

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü - 4

Selam dostlar
Dün gece 11 pm'de yattım ve bugün canavar gibiyim. Rejim devam ediyor. Bugün ayrıca Metabolik Denge Sıvısı vardı içilecek. Böyle limon, elma, tarçın, karabiber kaynatıyorsun, tatsız tutsuz birşey. Her yemekten sonra içilecek.

Bugün yeni gri elbisemi giydim, üstü düz, kısa kollu, belimi ortaya çıkaran eteği böyle yumuşak pilelerle dizlere kadar uzanıyor ama götünü balona çeviren türden pileler değil bunlar. O yüzden kendimi harika hissediyorum, La Capitana'nın hediyesi gri bordo taşlı şahane kolyem de vardı.
Valla bundan sonra hayatta amacım güzel olmak. Püahahahaahah

xoxo

14 Ocak 2009 Çarşamba

.....

açım ben aç
işte fütursuzca yediğim binbir zararlı, yağlı yemeğin acısı çıkıyor idi.
işte artık sürekli susuzluk çeken bir vampir gibiydim. kan, kan, daha çok kan.
fakat bugün de güzel giyinmiştim, ve kendini güzel hissetmenin ne kadar harikulade bir duygu olduğunu hatırladıkça, zayıf olma yollarındaki acılar daha katlanır geliyor. evet, güzelliğin sonu yok, daha da güzelleşip sıra sıra eteklerime, üst üste dizilip unutulmuş dar pantolonlarıma artık sığmak istiyorum. yeniden. zamanında ne güzel fazla kilolardan kurtulduğum zaman, yeterince akıllı beslenmeyi becerseydim, şimdi bu acıları çekmem gerekmeyecekti. sadece umarım bu son rejim olsun . kadının kilolarla sonsuz savaşında , bu bitmek bilmeyen eziyet artık son bulsun. o kadar akıllı olayım ki bir daha rejim yapmama gerek kalmasın, güzel beslenmeyi öğreneyim. işte bütün mevzu bu.

Z.K.B.K.G. - 3

Çok bitkinim. Rejimden olduğunu sanmıyorum. Dün akşam pırasa, salata, yoğurt, köpek ekmeği ve 2 mandalina yedim. Ve sonra 2'ye kadar Eclipse'i okumaya devam ettim, ve 2'de bitti nihayet. Ama ben de bittim, pazar 3, pazartesi 1, salı 2, bu kadar geç yatmak beni bitirdi. Allahım bugün geçer mi acaba?



13 Ocak 2009 Salı

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü - 2

Selam dostlar

gayet düzgünce rejime devam ediyorum, şu an ara öğünüme sıra geldi, 5 adet kayısı 5 adet ceviz :))

Bu hafta şöyle bir karar verdim. Biliyorsunuz ki çoğu zaman işyerinin rahatlığına kapılıp paçoz paçoz dolaşmaktayım. Düşündüm de, bu hafta her gün güzel olursam, dış görünüşün benim için ne kadar önemlli olduğunu hatırlarsam, ne bileyim hergün güzel giyinirsem, sanki rejimin amacına ulaşması daha kolay olacak.

Neyse bu yüzden bugün sivri burunlu çizmelerimi , yakası açık pembe bluzumu giydim, siyah hırka yerine krem rengi hırka aldım falan. Tabii ki fleur de lis kolyemi taktım. Sonra da güzelliğin sonu yok diyerek günlük yeşil farlı  makyajımı yaptım. Bunun dışında dün akşam bir halt ettim. Lahmacun yemedim canım sadece şöyle bir email yolladım

Kimden : Judy @ bizim şirket.com
Kime : idari müdür @ bizim şirket.com

Merhaba

Bizim kullandığımız kadınlar tuvaletinin teharet musluğu çalışmıyor, tamir ettirir misiniz lütfen?

teşekkürler
Judy Abbott

püahahahahaaa

Hepinizi Facebook'daki MedeniyetinBaşladığı Nokta : Teharet Musluğu isimli gruba davet ediyorum :)))

xoxo :)




12 Ocak 2009 Pazartesi

ilk gün biterken

evet rejimin ilk günü biterken; olaylar şöyle gelişti :

öğlen listeye göre 2 yumurta büyüklüğünde et yemek gerekiyordu fakat karavanadan kıymalı yumurta çıktı ayol! Çorba içip salata yedim.

O sırada kapıya seyyar kuruyemişçi gelmişti, ve bir torba ceviz, bir torba kuru kayısı aldım kendisinden. Ara öğünlerde 5 adet kuru kayısı 5 adet tam ceviz itinayla yendi tarafımdan.

bu sırada felaket, güzelim örgülü gri çorabımın dizi açılmaya başladı, diktik dikiş tutmadı, çorap giderek o bölgeden eriyor resmen , kıyafetim giderek erotikleşiyor ayol püahahaah

O değil de şu Okmeydanı ghettosundan bacaklarıma kezzapı yemeden eve gitsem de akşam öğünümü yesem: 5 yemek kaşığı kurubaklagil / pişmiş sebze yemeği


Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü :)

püahaahahaa

Cumartesi canım La Capitana ile İstinye Park'da buluştuk sevgili seyirciler. Bana diyet listeleri verdi. Bu esnadan ben limonlu cheesecake yemekte idim. hahahahaa. Fakat napayım, çok güzeldi ayol.

İşte bugün Pazartesi ve rejime başladım. Şu an hayattaki en yüksek kilomdayım. Herhalde burada söyleyecek değilim kaç kiloyum ama artık fotolarda çok çirkin çıkıyorum ve benim için görüntü çok önemli. Mesela H&M'den vaktiyle aldığım kısa gri elbisenin altına yeni aldığımız güzelim yeşil çizmeleri giyince götümün ve göbeğimin yaptığı çıkıntılar çok çirkin görünüyor. Bu sebeple artık kararlıyım. Herkese de rejim yaptığımı söyledim. Böylece daha sıkı uyarım kurallara.

Evet sabah 2 dilim kepek ekmeği ile peynir yedim. Aslında zeytin, domates vb vb de yiyebilirim ama işyerine yemek taşımam mümkün değil. O yüzden böyle idare edeceğiz.

Şimdi ara öğün 5 adet tam ceviz ve 5 adet kuru incir yedim ve tam o anda farkettim ki, kuru kayısı yemeliymişim. Eyvah eyvah eyvah. Beynim bana oyun oynamış. Doğru ya , sabah akşam 5 tane incir yersem tosuncuğa dönerim iyice.

Napalım akşam kayısı alacağız artık .

İşte hayat bu şekilde devam ediyor idi.



xoxo

9 Ocak 2009 Cuma

lay lay lom!

selam dostlar

Bi tane trafo var. Bu trafo bazen patlayınca işyerimin bulunduğu Okmeydanı ghettosunda elektrikler kesiliyor ve biz de bütün gün lay lay lom! İşte dün de bu kutlu olayı yaşamış idik. Trafo patladı ve elenktürük idaresi akşama kadar anca yapılır bu trafo deyince biz de Cevahir'e gittik (sevdiğimizden değil, işe yakın diye)

Yedik, içtik, mağaza gezdik. Ben de Koçtaş'tan pembeli morlu şirin kocaman bir kutu aldım, kutuya dünya seyyahatlerimden topladığım kartpostal, broşür, metro bileti, restoran kartları vb vb zıngırtıları doldurdum, o kadar güzel oldu ki. Gerçekten seyyahat etmeyi çok özledim.

Bunun dışında Twilight serisinin tüm kitapları Amazon'dan geldi. Twilight, New Moon, Eclipse, Breaking Down. Öküz gibi kalın bunlar ama çok rahat okunan şeyler oldukları için bir sıkıntı olacağını sanmam. Kitaplar TR'deki fiyatlarından daha ucuza geldi, nakliye parası da fiyata dahil olmak üzere. Amazon'dan uygun fiyatlara çok şahane resimli kitaplar da almak mümkün biliyorsunuz, bir çuval Paris, Marie Antoinette kitabı almış bir vatandaş var burada. Hem de çuvalla para saçmadan.





Yarın da La Capitana ile buluşacağız. Bana yeni bir rejim listesi verecek, milyarlarca para saçıp meşhuur bir tiyetisyenden almış listeyi ayol. Ayrıca kendisi 6 kilo birden zayıflayıp kocacığının almaya söz verdiği yeni Vakko kıyafetlere hak kazandı. Ben de 6 kilo birden verip güzelim eteklerimi giymeye hak kazanayım, başka da birşey istemem. Bakalım nasıl bir tiyetmiş. Güzelse ben size beleşe Real Fiesta'dan yayınlarım pühahahahah

öyleyken böyle işte
xoxo

4 Ocak 2009 Pazar

Sessizliğin Ekosu - Episode IV

Ayvalıkta tanımadığımız karanlık mahallelerde koşarken birdenbire memo ile kendimizi eski bir patikada bulduk .Hiç bir yere sapmayacak sandığım bu uzun ince yolda ilerlerken karşımıza çıkan yol ayrımında saatlerimiz ayarlayıp memo ile ayrılmaya karar verdik. Böylece camiye ulaşıp hocayı bulma olayımızı hızlandıracağımızı düşünmüştük.
Ben soldan soldan , memo ise sağdaki yol ayrımından gidecek , camiyi bulsakta bulamazsak ta akşam ezanı okunmadan referans noktamıza geri dönecektik.
Ben hemen sol kanattaki yoldan aşağıya doğru şıpıdık terliklerimle olanca gücümle koşmaya başladım , yolda kimsecikler yoktu, ayvalıkın bu bölgesine daha önce hiç gelmemiştim hatta böyle bir bölge olduğunu bile bilmiyor idim. Birden hatırıma gelen acı bir gerçek ile sarsıldım ; ben ezanın kaçta okunduğunu bilmiyordum kiii, süreyi nasıl ayarlayacaktım diye düşünürken hava gece olmuş gibi karardı ve kendimi çıtırlğın ortasındaki çam ağacının dibinde memo ile ilk karşılaştığım yerde buldum . allahım nooluyordu?
Derinden sessizliğin ekosu ve garip fısıldaşma uğultuları yukseliyordu , çok korkuyordum , buraya nasıl geldiğimi koşarken anlamamıştım , bu nasıl bir döngü idi , o yoldan bu kadar kısa sürede buraya gelmek imkansızdı , yoksa arada bilmediğimiz başka boyutta yolllar mı vardı ? bu nasıl bir oyundu? yoksa çarpılıyor muydum diye korkuyla titrerken , sol tarafımdan yakınlaşan ayak seslerine korkmama fırsat kalmadan , sol omuzuma dokunan bir elin ağırlıği ile sarsıldım .Kafamı çevirmemle Kamuran’ın çakmak grisi gözlerini karşımda buldum .Onu görünce yüreğim titremiş, dilim tutulmuş, konuşamamıştım. Çünkü onu görünce bana ne olmuştu allahim? bir iyi saatte olsunlara mı aşık oluyordum ?
Sen dedi , dünya etrafımda daha hızlı dönüyor , kamuran ve ben giderek büyürken etfraftaki herşey garip bir çekimle küçülüyordu.bu sahneyi bir çizgi filmden hatırlıyor gibiydim, tehlike yaklaşıyordu hissediyordum…
Etrafımdaki çıtırlıkta allı morlu türlü türlü güller belirmişti ve birden bire çıtırlığın sonunda kendimi çırılçıplak bulmuş idim. Kamuran bana bıyık altından dediğimiz tabir ile gülümseyerek uçkurunu toplayıp yanımdan kaçarak çekip gitmişti, neler olmustu ? herşey çok çabuk değişmişti, neden hayatımın bazı anları sürekli siliniyordu , hafıza kaybına mı ugruyordum , neden hatırlayamıyordum?
Birdenbire fırtına çıktı, güller kararıp soldu ve küle döndüler, Her yanı börtü böcek sardı.Allahım yoksa çıtırlıkta başıma bişey mi gelmişti? Yoksa tehlike teğet mi geçmişti? Hatırlamıyordum , hatırlayamıyordum. Kıyafetlerim, terliklerim nerdeydi?
bununla nasıl başa çıkacaktım diye düşünürken , karanlıkta kedim sürtükü gördüm ama o da neydi etrafta onlarca sürtük vardı , sürtük 7 sülalesini toplamış ve beni sahibesini kurtarmaya gelmişti. Sürtükün ve ordusunun dilinden çıkan kıvılcımlar kora dönüşerek etraftaki tüm börtü böceği yalayıp yutuyordu. Sürtükün dilinin değdiği yerlerde yeniden güller bitiyordu. Sürtük ölmüş doğaya can veriyordu , bu nasıl bir saçmalıklar silsilesiydi?
şimdi ne yapacak idim? Birden bire yüreğim gam ile dolmuş idi , bu salınıp salınıp kaybolmanın , sonuca ulaşamamın acısını ve o keskin gri gözleri aklımdan çıkarabilecek miydim? Ne köydekileri , ne halamları düşünemiyordum bile. Kamuran’ın ayaklarına bakmayı unuttuğumu hatırladığım anda aklıma memo geldi .Bildiğim tek şey vardı memoyla o yol ayrımında ayrılmamalıydık. memo ,memo diye bagırararak aglamaya başladım , öyle çaresizdim ki…