30 Mart 2008 Pazar

Astoria'da suşi gecesi

Efendim, İstanbul'da Astoria isimli çok gereksiz yeni bir alışveriş merkezi açıldı , Cuma akşamları burada bulunan Sushi-Co'da 35 yeteleye yiyebildiğin kadar suşi ye gecesi yapılıyor imiş. Tabii suşi pek doyurucu birşey olmadığından tabaklar dolusu yiyip yine rahat rahat uyuyabilirsiniz.

Biz de en suşisever arkadaşlarım Yeşim ve Gökben ile Astoria'ya suşi yemeğe gittik.

Astoria'nın hemen girişinde Sephora mağazası yerleşmiş! Ne güzel değil mi? İstinye Park'a da Sephora açmışlar fakat ben oraya bir kere bile gitmiş değilim. Ruj almak için de taa oraya gidemem. Eh işte neyse, artık Sephora ihtiyacımızı karşılayacak yeterince mağaza var. Artık ecnebiye gittiğimizde Sephora'ya euroları gutulmayacağız. Fondöten parasıylan müze shoplarından daha çok sanat kitapları alabileceğiz. Bunu kutlamak için kendime güzel bir ruj aldım Sephora'dan. Tabii bütün standları dolaşıp, testerları kullanarak bir güzel makyajımı tazeledim, yanaklarımı parlattım, bol bol parfüm sıktım, oohhh.

Astoria denen yer oldukça boştu. Hatta sinek avlıyor idi. Zaten Suşiko'daki garson çocuk bu yiyebildiğin kadar ye kampanyasının bu sepeple başladığını söyledi. Bunun üzerine biz de çeşit çeşit suşi ısmarladık ve de afiyetle yuttuk hepsini. Eğer tabağında bırakırsan hessaba geçiriyorlar anacım. Ayrıca aman bana fazla geldi, arkadaşım yesin demek de yassak. Ne ısmarlarsan bitireceksin. Tam biz kalkarken Mor ve Ötesi Harun da Suşikoya gelmesin mi? Hoştu.

Yemekten sonra biraz mağazaları dolaştık. National Geographic dergisinin son sayısını aldım, Afrika ile ilgili bir makale var içinde. Sonra da evlere dağıldık. Bu da böyle bir Cuma gecesi idi.



Hep Gidenlerin Ardında...

Ağlamak kolay olandı , o yüzden ben ağlamayacaktım hic ve icime gömecektim ne varsa ama ağladım gizlice yollarda , metrolarda ,hıçkıra hıçkıra... Sonra sustum ,vakit tamam olunca ; icime gömdüm ne varsa ,cünkü aglamak kolaydı en az gitmek kadar ama kalmak…

Dimdik ayakta yolladım gideni , ardından doya doya bile bakamadan….

Hep herkes giderken bir yerde kalmak , kalabilmek ne zordu…Diğerleri hep anladıklarını söylerler ama mümkün müdür bir insanın bir diğerini anlayabilmesi? O yüzden anlatamazsınız ki siz içinizdekileri , hem anlatsanız da anlamazlar ki, anlayamazlar ya da daha fenası hep yanlış anlarlar.

Aslında belki de yanılan hep sizsinizdir , ama önemi yoktur , çünkü siz bu yanılgıların , gizli gizli ağlamaların ve hiçbirşey yokmuş gibi sakince dimdik ayakta kalmaların toplamısınızdır artık…Bir dostun dediği gibi en cok sizin yastığınız , yüzünüz ıslanır ama kimsenin bilmesine gerek yoktur.

Neden hayat bazıları için hep bu kadar zor , derin ve acı dolu ama bir o kadar da muhteşemdir!

29 Mart 2008 Cumartesi

Şarabi

İşte Lady Charlotte, Zekish ve Judy'nin Şarabi maceraları:

Efendim, Şarabi'nin Cuma gecesi fiks menüsüne gitmiş idik, iki hafta evvelki Cuma gecesinde. Sofradaki zeytinyağının tadı enfesti, sunulan güzel ekmekleri banarak zevkle yedik.

Gelen ilk tabak salata idi. Peyniri boldu ve şarapla çok yakışıyordu. Ancak resimde sağ üst köşede göreceğiniz ızgara mantarların tadı damağımda kaldı dostlar. Kesinlikle mükemmeldi bu mantarlar.

Salatadan sonra üzerinde kıymalı ve domatesli güzel bir sos bulunan makarna yedik. Zaten şarapla makarna yemeye bayılırım, yemekte kıymalı soslu spagetti varsa çatlayana kadar yediğim görülmüştür. Bir de şaraba yatırılmış makarna yesem, gözm arkada kalmayacak.

Ana yemek standart tavuk veya biftek idi, et güzel pişmişti.

Bu arada Cuma günleri Şarabi'de canlı müzik de var, biz nefes almamacasına yiyip içerken, grup da durmadan şarkı söylüyor idi ama ben o kadar içmişim, o kadar içmişim ki; doğru düzgün hatırlamıyorum valla neler olup bittiğini. Sonradan lady Charlotte dedi ki, 10 kadeh içmişim!
İşte Real Fiesta Ekibi :

Şarabi'de fiks menü Cuma gecesi yetmiş yetele canım.

26 Mart 2008 Çarşamba

kübizm

işte o ışıltı küplerini aldım, ayrıca body shop'daki o kokulu krem, losyon, balzam, jel, saç maskesi, peelinglerden kafayı yedim, Banu Alkan moduna geçip her yerime ayrı bir koku sürmek istiyorum dostlar.



25 Mart 2008 Salı

neler neler oldu

Geçen hafta Lady Charlotte İstanbul'da idi dostlar. Tabii hemen buluşup Ara Kafede balkan köfte yemeye gittik. Bizden korkulur :)

Fakat o pazar günü İstiklal Caddesi o kadar kalabalıktı ki, içeri giremedik, Zekish, Lady Charlotte ve de bendeniz Miss Judy Abbott, Cihangir'e doğru kırdık, arka yollardan dolana dolana İstiklali aşıp aşağıdan Ara Kafeye çıkmış idik. Burada açık havada oturup balkan köfte, çikolatalı ıslak kek, kazandibi yedik.

Yiyip içip Lady Charlotte'dan memleketteki en son haberleri öğrendik. Çünkü kendisi Londondaki malikanesinde yaşarken bile burada neler oluyor, bizden daha iyi bilir. Yemeklerin üzerine her zamanki gibi starbaks kahvemizi içerek evlere dağıldık.
Pazartesi günü Cevahirde buluşarak birkaç mağaza gezdik, böylece benim için en uygun montu bulmaya çalıştık ama nafile. Hiçbiri olmadı. Napalım kısmet değilmiş, bu sene de yıllanmış şarap misali eski anorağımla idare etmeme karar verildi.
Çarşamba günü ise beklenmedik bir yağmur planları altüst etti sayın seyirciler. Zibidi gibi kapri, ince çorap, spor ayakkabı giymişim. Hava bozmaz mı? Şişliye vardığımda ıslak ekmeğe dönmüştüm, Taksime gidemedim, eve gelip üzüntü içerisinde sıcak birşeyler giyip yattım.
Perşembe günü ise çok hoştu, NPS yani Nizam Pide Salonu'nda buluşarak pastırmalı kaşşarlı pide yedik. Öğlen yemeği niyetine götürdüğüm acılı dürümün üzerine çok iyi gitti akşam pidesi! Allahım ne çok yemek yiyoruz değil mi? Gezgin gurmeler olmalıyız biz aslında dostlar! Pide yağlı, yumuşak ve muhteşemdi, öyle bir yuttum ki fotoğrafını çekmeye vakit kalmadı açık konuşayım.
Cuma günü apayrı bir alemdi. Şirkette elektrik kesintisi ile başladı, cereyan gitti geldi, gitti geldi, 12ye kadar bu böyle devam ett, 12de bir gitti, gidiş o gidiş. Biz de haydaa Cevahir'e yemeğe, Pizza Hut'a. Tabii Miss Judy pastırmalı promosyon pizzaya gömülmüş idi. Sonra şirketi aradık ki, cereyanlar yok hala, biz de daldık mağazalara, gezdik tozduk. Taa akşam şirkete geri dönp eşyalarımızı alıp Profilo'ya gittik Deniz ve Sinem ile çünkü meğer trafo patlamış ve elektrik gelmeyecek imiş. Ne mübarek trafo değil mi?
Profiloda Women'sSecret'dan 3lü paket don ve içinde katlanabilen seyyahat terlikleri bulunan kırmızı bir seyyahat tuvalet çantası aldım. Ucuzdu, 16 ytl. Sonra Marion Cotillard'ın Edith Piaf rolüyle Oscar kazandığı La Mome filmini buldum. Tepeden kuşbakışı Paris kitabı da var idi ama bıraktım onu. Bir de aklımı gutan Body Shopta gördüğümüz mükemmel parıltı küpleri. Fiyatı 37,50 ytl olduğundan onlar da beklemede kaldı. Fakat mükemmel birşeyler, bir kutuda dört küp parıltı farı. Fırçayla gözlerine acayip ışıklar verebilirsin, hatta götüne sürsen ateşböcüğü gibi parlar, o derece .... püaahahah
Bu tatil gün bana çok çok iyi geldi, kafam biraz olsun rahatladı, kendimi iyi ve güçlü hissetim. hatta belki özgür bile hissetmiş olabilrim
Akşam Taksime gitmek üzere Lady Charlotte ve Zekish ile Cevahirde buluştuk. Sürekli bu çirkin yerde buluşuyorsak sebebi metro bağlantısıdır dostlar. Taksimde planımız Şarabi'de mükemmel bir gece geçirmek idi ancak burasını sonra anlatayım çünkü şu anda gözlerim kapanıyor...

16 Mart 2008 Pazar

Kutlama ziyafeti şöleni

Cumartesi akşamı doğumgünümü kutlamak üzere Nişşantaşı'nda idik dostlar. İlk giden ben idim. Spor bir kapri ve en sevdiğim çizgili çoraplarımı giymiştim ama çorapların eskilikten lastiği gevşemiş, Taksim'e geldim ki çoraplar adım başı düşüyor. Nasıl sinirlendim anlatamam. Hemen İstiklal Kitabevi'nin oradaki o küçük doncuya daldım. Hani çeşitli fantazitör iç çamaşırları, çorap falan satan minicik dükkan var ya, o. Mesela böyle file bir tulum var. Hani bildiğin file çorap, ama tulum gibi baştan ayağa, ve bir takım stratejik bölgeleri de delik yapmışlar oyy oyy, böyle acayip iç çamaşırları bulabileceğiniz bir dükkan işte, girip yeni bir çorap aldım, sonra oracıkta değiştirdim çoraplarımı ve oh rahat rahat Nişantaşı'na geldim.


Tam Yargıcı'nın önünde Gökben'le karşılaştık. Hava soğumaya yüz tutmuştu, Deniz arkadaşım da ofisten çıkmış yoldaydı, biz de Yargıcı'ya girip Gökben'e pileli lacivert hanım kız eteği baktık ama yoktu. Az sonra Deniz geldi, Kırıntı'ya gittik, bara yerleştik.




Deniz süper bir liste yapmıştı, Schindler'in listesi gibin, barda bir yandan biralarımızı içerken bir yandan da listeyi baştan sonra aramaya koyulduk ki bilelim eken var mı, herkes toplanıyor mu. Sonuçta gerçekten çok başarılı oldu organizasyon, 15 kişi toplandık, inanılır gibi değil. Herkesin glümsediği, eğlendiği bir grup olmuştuk.



Yemek şölenine kocaman kızartma tabaklarıyla başladık. Görkemli boyutları ile gözümüzü doyuran çok zengin bir porsiyon idi bu tabak. Çin böreği, patates tava, soğan halkaları, elma dilim patates, tavuk, yengeç bacağı... Tabağa süs olsun diye konmuş rokalara kadar herşeyi yedik tabii püahahah

Ana yemek olarak herkes farklı şeyler yedi. Ben Spanish burger yedim. Yeşimler Güney usülü bilmemne soslu tavuklu erişte yediler. Beyler bonfile aldı. Sinemler salata ile sağlıklı seçim yaptı. İşte herkesin bayıldığı an bu andı. Birayla kızartmaların üzerine Kırıntı'nın öksüz doyuran porsiyonları ile yemekleri yiyince hepimiz inlemeye başlamıştık.
Ama gece bitmemişti. Birden ışşıklar söndü ve yoğun tezhüratlar arasında muhteşem bir pasta çıkageldi
Ne düşünceli arkadaşlarım var değil mi? Ben şirket yemeğine çıktığımız düşünüyordum, çünkü öyle konuşmuştuk. Ama pasta almışlar, ayarlamaları yapmışlar, sürprizi patlatmışlardı. O kadar heyecanlandım, o kadar duygulandım ki konuşamadım ayol.
Pastaları da yedikten sıra hesabı ödemeye geldi ama 15 kişiden ayrı ayrı hesap alacak bir garson henüz anasından doğmamıştır. Bizde de para hesabı yapacak kafa kalmamış, zaten yemekten içmekten ateşlenmişiz, sonuçta Gökhan bütün hesabı ödedi, biz de pazartesi günü Deniz'le hesaplaşacağız ama çok ayıp oldu, durduk yerde Denizerin kartına niye girsin canım? Tabii Gökhan abiden hepimizi biraz tırstığımız için ağzımızı açıp da birşey demedik :)))

Kırıntı'dan kalkarken Neşe kardeşimiz büyük olayı patlattı. Burayı okuyan ve o gece bizimle olan arkadaşlar ne demek istediğimi anlayacaklar. Orada olmayanlara söyleyecek lafım yok, inleyin siz, kaçırdığınıza yanın püahaahah.
Gecenin sonunda kahve içmeye Nişantaşı'nın amoş mekanı City's'e gittik. Oyy oyy, birkaç tane mağaza var, güya hepsi indirimde ama ateş pahası. Restoran katı güzeldi. Kahve içip Konak pastanesinden gelme badem ezmeli mantar kurabiye ile geceyi tamamladık ama Neşe'nin bombasının şoku halen devam ediyor, püahahahahaaa
Böylece 30 yaşıma son derece unutulmaz ve eğlenceli bir şekilde girmiştim. Darısı bir takım arkadaşların başına :))))

14 Mart 2008 Cuma

Gece - iç mekan

Doğumgünümün gecesi de şöyle geçiyordu ; ben, kedicik, bir şişe Doluca Öküzgözü 2005, bir paket Tadım badem, bir kutu Bonjour France Brie peyniri (en sevdiğimiz ayak kokan fransız peynirinden)

Yanımda bu nefis şeyler dizili, Hatırla Sevgili izliyorum

Yarın geceki eğlenceden online yayın yaparız artık, eğlence dedimse yeme içme eğlencesi, öyle sabaha kadar Mojo'da dansetme benden geçti açık konuşayım. Kırıntı'da bayılana kadar ispanyol burgeri, fajita, fish & chips, nachos yiyerek bol bol dedikodu yapmak, bu arada kafaları çekmek bizim eğlencemiz. Bir de çikolata fondüsü. Başımızı yakan yeni icatlardan.

şarap bitti...:(



vee sürprizz

sürpriz üstüne sürpriz geliyor dostlar

normalde biz yarın hep beraber doğumgünümü kutlayacağız. Nişantaşı Kırıntı'ya gidip bayılana kadar yemek yiyeceğiz. O yüzden bugün başkaca bir hareket beklemiyordum. Ama...
Oturmuş Haydar Bey ile bir rapor üzerinde çalışıyorduk. Telefon çaldı, Haydar Bey konuştu, Taner Bey bizi aşağıya çağırıyor dedi. Ne götürmem gerek dedim, hiçbirşey dedi, olacak şey değil, Taner Bey'in yanına inerken ya ödeme, ya imalat ya da koleksiyon raporu götürülür yani eli boş aşağıya inilmez. Tabii hemen gerildim, Haydar Beyin arkasından pıt pıt indim, elimde de bir kalem, hani büsbütün eli boş görünmeyeyim diye püahahaah


Aman aşağıya bir indim ki, sürprizzzz, üzerinde 3 mumlu pastaaa. Üzerinde de TAŞ GİBİSİN İYİ Kİ VARSIN yazıyor, Taner Bey de kapı arkasında saklanmış bizi bekliyor haahahah

Bir sürü fotoğraf çektik, framboazlı pasta yedik... Günün en mutlu insanı benim artık. Bütün moral bozukluğu uçtu gitti. Sürpriz çiçek, sürpriz parti.. Ah ah ben bu jestlerin kadınıyım püaahahah
Hem insan hergün 30 yaşına basmıyor değil mi dostlar?

14 zart öğlen vakti

işte bana doğumgünü çiçeği gelmişti

ne kadar mutluyum

çiçek çok severim

beyaz kazablankaların kokusu ofisi doldurmuştu


bir 14 zart sabahı

Bugün benim doğumgünüm. Fakat sabah oldukça travmatik bir şekilde başladı. Zaten bu hafta iş mevzularından dolayı çok dertliyim, hiç keyfim yok, yüzüm asık. Neyse , bu etkiler altında giyinip kuşanıp çıktım. Durakta otobüs beklerken çöpçü amca da etrafı süpürüyordu, birden "ah ah ah, nereden düştün sen buraya" diye konuşmaya başladı, baktım, durağın arkasından minicik bir serçe bulmuş. Abi serçeyi öpüp severken birden serçecik can havliyle pırrrrrr kendini uçurdu ama caddeye doğru uçmuştu o ve küüttt diye bir minibüs buna çarptı. Serçecik telef yola serildi, çöpçü ilkyardıma koştu, bense yıkılmış bir eda ile bakakaldım. Bu kesinlikle bir işaretti ama ne anlama geliyor idi? Zavallı minik serçe. Çöpçü abi bunu aldığında hala kıpraşıyordu, abi kuşu öptü öptü, sonra benim göremeyeceğim bir köşeye gitti, orada artık boynunu burup öldürdü mü, yoksa bizim mahallenin canavar kedilerine yem diye duvarın üstüne mi bıraktı, bilemiyorum. Ama bugün neden böyle başladı ki sanki? Üstüne otobüsümü kaçırdım. İlk gelen otobüs dolu diye binmedim, arkadaki boş olan da cııırrtt diye basıp gitmesin mi? Dımdızlak kaldım durakta. Sonra bekle bekle gelmez, bekle bekle gelmez. Memlekette otobüs yok. Nihayet ilkinden de kalabalık bir otobüsle Taksim'e geldim.

İşte bugün böyle başlamıştı, bakalım nasıl devam edecek.


11 Mart 2008 Salı

Otto pizza denemelerine devam

işte sevenlerime söz verdiğim gibi tekrar Otto restoranına gittim ve de bu sefer Şefin seçimi pizzadan yedim. Şefin pizzası yine peynir döşşeli olup üzeri roka ve zeytinyağlı dolmaya koyduğumuz fıstıklarla bezeliydi. İşte fotoğrafı da aşağıda ama maalesef bütün değil çünkü fotoğraf çekene kadar gırtlağıma hakim olamamış ve bir dilimi yutmuş idim.


Otto'da beğendiğimiz bir başka yemek ise biftekli salata. Gayet malzemesine dolgun bu salatanın bifteklerinin tadı damakta kalıyor idi.


Bir de bu Otto'nun olayı, menüsünü masalara yaydıkları kocaman kağıtlar ile size sunuyorlar. Siparişleri beklerken sıkılırsanız masada bulunan pastel boyalarla menülerin üzerinde boyama yapıp eğlenebilirsiniz



işte bir dahaki sefere sırada tulum peynirli pizza var dostlar. Yeni bir yemek maceramızda görüşmek üzere hoşçakalın.

7 Mart 2008 Cuma

Ratatuy'un hakikisi

Arkadaşlar, arkadaşlar! Parisli gurme fare Remy meğerkim gereçek hayattan alınma bir şahsiyetmiş. Gerçekten de yemek pişiren, tencerenin üzerinden uçarak baharatlar atan, kepçeyi üzerine çıkıp fırdolayı döndüren bir fare varmış. Üşenmedim sizin için aradım taradım resmini buldum internet alemlerinde.... püahaahahahah
Yalnız bizim şirketteki kızlar bu şirin şeyi görünce kusma ve bayılma belirtileri gösterdiler, nedenini anlamış değilim


6 Mart 2008 Perşembe

4 Mart 2008 Salı

Hakiki muhabbet'te web feed

Arkadaşlar ben ne büyük hata etmişim taa en başta sitede web feed'i başlatmamakla.
Neyse artık Real Fiesta zincir bloglarında web feed olacak ve mesela Google Reader'da takip ettiğiniz kanallara Real Fiesta bloglarını eklediğinizde hoop her güncellemede yeni başlıkları görebileceksiniz. Aman ne güzel oldu yahu.

Santral İstanbul Otto

İstanbul'a bahar geldi, hava masmavi, güneş parlıyor. Bu hoş havalarda biz de sıksık işten kaçarak Santralistanbul'a gidiyoruz sayın seyirciler. Burası Haliç kıyısında İstanbul'un eski elektrik santralı yerine kurulmuş kampüs-modern sanatlar müzesi-piknik alanı-kafe-restoran karışımı bir yer. Böyle uzun çimenlere yayılmak, akşama kadar kantinde pineklemek istiyor insan.
İşte bu oluşumun içinde Otto diye bir restoran açmışlar, bugünlerde İstanbul entelijansiyası bu Otto'nun pizzalarından başka birşey yemiyor şekerler. Tabii Real Fiesta gurmelerinden biri olarak ben de bu deneyimi yaşayayım dedim ve Otto'da 4 peynirli pizza seçtim. Hamuru incecik, üzeri peynir döşşeme, böyle insanın ağzında yağ gibi eriyen nefaset bir pizza! Vallahi yine gidince yine pizza yiyeceğim! Ya da biftek salatası da çok enfes görünüyordu, veya üzeri yeşillik kaplı tulum peynirli pizza oy oyyy oyyy.

Otto çok geniş, hangar gibi bir yer, bir yanda odunlar yığılmış, ortada uzuun ahşap masalar, hem rüstik hem fütüristik, biraz da retro bir dekorasyon söz konusu. Retroluğu da şuradan geliyor, tuvalet kapıları pembe General Electrik buzdolabı kapılarından, kavabosu da Miele çamaşır makinesinin haznesinden yapılmış.
Tabii görgüsüzler gibi heryerde cep telleriyle fotoğraf çektik ama bir dahaki sefere ben size kendi fotoğraf makinemle cillop gibin resimler çekerim.

Nicole Kidman 2008 Oscars Red Carpet

Balenciaga :