31 Aralık 2005 Cumartesi

bir gun belki hayattan.....

bir gun belki hayattan
gecmisteki gunlerden
bir teselli ararsan
bak o zaman resmimeeeeeeeeeeee

gurbette cem karaca dinliyorum
aglamak geliyor
aglayamiyorum

uzaktayim
karisigim
yalnizim
gocebeyim
her yerdeyim

30 Aralık 2005 Cuma

karmakaraşık

yeni yıla yine kafam karmakarışık giriyorum , karmakarışık ama çok renkli.
lütfen hayallerim gerçek olsun , başka ne isterim!

Yeni yıl mesajı


2006 gelmiş... Gelirse Ekim'e kadar, gelmezse götüme kadar!!!! Ahahahaha
Mutlu Yıllar!

29 Aralık 2005 Perşembe

En sevdiğim TV kanalını açıklıyorum

Ecnebide üniversite okumuş kadirizmin yandan yemişi ağalı dizilerin kanalı mı? Değil!
Okan Bayülgen'in programını yayınlayan kanal mı? Değil, çünkü seyretmiyorum o programı.
Saatlerce oturup Simpsonlar+Gilmore karıları+di osi+scrubs dizilerini üst üste seyrettiğim entel dantel kanal mı? O da değil

En sevdiğim kanal, BBC Prime. TELETEX 888 yaparsanız dizileri ve belgeselleri İngilizce altyazılı izleyebiliyorsunuz, mükemmel doğrusu. Üstelik "I dönt knöw" tadında British telaffuzu kulaklarınıza bayram ettiriyor!

Adresini de verelim tam olsun : http://www.bbcprime.com/

28 Aralık 2005 Çarşamba

Daddy Long Legs Movie

İşte Judy filmi ve cast :

Esrarengiz bir zengin tarafından okusun yazar olsun diye kolleje gönderilen kimsesiz yetim Judy Abbott : Natalie Portman

Judy'nin kollejde oda arkadaşı ve dostu Sallie McBride : Emma Watson

Judy'nin diğer oda arkadaşı, zengin ve soylu Julia Ruthledge Pendleton : Kristen Dunst

Julia'nın tuhaflıklarıyla meşhur genç ve yakışıklı amcası (ayrıca zengin) : Brad Pitt

Sallie'nin Princeton'da okuyan genç ve yakışıklı ağabeyi : Orlando Bloom

Julia'nın, Jervis'i zengin bir bankerin kızıyla başgöz etmeye çalışan cadı annesi : Annette Bening

Kızların kaldığı Fergussen Yurdu'nun evde kalmış (ve Jervis'te gözü olan) müdüresi : Emma Thompson

26 Aralık 2005 Pazartesi

Judy şenliği

Sevgili seyirciler, o genki deska? Cumartesi bizim evde toplandık ve bütün gün Judy çizgifilmini seyrettik.

Mönü : Ispanaklı ve peynirli börek, M&N şekerleri, cipsle kaplı fıstık, tuzlu fıstık, çamfıstığı, soslu mısır, tırtıklı cips, içi turşulu kokteyl yeşil zeytin, bira, şarap, diet kola, tatlı olarak ta fıstık sarma.

Pendelton-san , pendelton-san diye o kadar güldük ki, gözlerimizden yaşlar aktı şakır şakır. Özellikle Judy'nin uçurumdan düşüp Jervis'in "Cudiiieee" diye bağırdığı sahnede "Ulan bi çocuğa mukayyet olamadın kazık" ; ve de Jervis'in Judy'i öpmek üzere hamle ettiği bölümde "Ay napiyo küçücük çocuğa" yıktı geçti... Ayrıca benim 15 sene önce TRT'den banta çektiğim Judy bölümlerini, DVD ile senkronize olarak oynatmayı başarıp 2 bölümü Japonca yerine Türkçe seyretmeyi başardık! Deskaraaa.... Japoncamız çok ilerledi. Hatta bundan sonra aramızda Japonca konuşabiliriz.
Sayonara!

21 Aralık 2005 Çarşamba

Trevanian ölmüş

Vay be. Trevanian. Efsane kitapların efsane yazarı.
AP Wire | 12/20/2005 | Rodney Whitaker, writer of thrillers as Trevanian, dies at 74

ŞİBUMİ, elden ele dolaşan, ismi ağızdan ağıza efsane olup yayılan unutulmaz kitabımızdı bizim. Nicolai Hel kahramanımızdı. Go oynamak isterdik hepimiz onun gibi. Bomboş bir odada 27 tane ölümcül silah bulabilmeyi isterdik.

Judy analizi - 1

Judy'den konuşmadan duramıyorum, abim geçen DVD'mi gösterip karısına dedi ki "Sibo bak sen buna bayılırsın, Judy bunun için kendini jiletlemişti" AHAHAHAHAAH

1.Bölüm : Korkunç Pazartesi

Şimdi, çizgifilmimizin,kitaptan tek büyük farkı bu, kitapta Uzunbacak, Judy’nin makalesini beğenir ve onu yazar olması için üniversiteye gönderir, bu yüzden kitaptaki Judy’nin mektupları daha zengin, entelektüeldir, okuduğu romanlardan alıntılar, Fransızca kelimeler falan kullanır, herneyse.



Çizgifilmimizin ilk bölümünde karanlık, kasvetli John Grier Yetimlerevi’nde yaşayan kimsesiz küçük Judy Abbott’ı tanırız. Çok neşelidir, hiç yürümez hep koşar, bu yüzden bir sürü sakarlıklar yapar, ama onun cesur ve aydınlık bir ruhu vardır. Birgün müdire Bayan Lippett yetimhanedeki 3 en büyük çocuktan birinin, mütevelli heyeti tarafından liseye yollanabileceğini bildirir, gelgelelim pazartesi günkü denetimde Judy herşeyi eline yüzüne bulaştırır. Ne var ki heyetten bir adam Judy’nin makalesini okumuştur, ondaki espri anlayışı ve samimiyet hoşuna gider, Judy’i liseye yollamaya karar verir, Judy bu haberi alınca uzaklaşmakta olan adamın arkasından koşar ama yetişemez, sadece onun akşam loşluğunda uzayan gölgesini görür ve ona Uzunbacaklı Baba ismini takar.

2.Bölüm : Yetimhaneden Ayrılış

Judy, bayan Lippett’ten detayları öğrenir. Onu okula gönderen adamın takma adı John Smith’tir ve gerçek kimliğini saklı tutacaktır. Judy’nin her ay ona bir mektup yazıp günlük hayatı ve dersleri hakkında bilgi vermesini istemektedir, kendisi de kıza her ay 35 dolar cep harçlığı yollayacaktır.

Bay Simit, Judy’ye okula giderken hazırlanması için 50 dolar bırakmıştır, bizimki gidip bunun hepsiyle yetimhanedeki herkese hediye alır. (kitaptaki Judy güzel bir bavul hazırlamıştı)

Judy’nin treni new York’a yola çıkmışken yetimhanedeki çocuklar yetişir ve ona veda ederler, Judy de onlara elinden gelenin en iyisini yapacağına söz verir.



3.Lincoln Memorial Lisesi

Judy New York’ta trenden iner ve birisi zavallı bavulunu çalıverir. Bela mıknatısı bu kız! Şişko bir adam hırsızı yakalar ama polisler de şişkoyu yakalar ve açıklamasını dinlemeden alıp götürürler. Bavuluna kavuşan Judy Pennsylvania istasyonunu ararken , bir mağazanın önüne parketmiş kocaman bir arabaya bir sürü paket taşıyan bir şöföre yardım eder. Arabada sarışın ve narin bir zengin kızı oturmaktadır, adeta küçük bir prenses! Kız Judy’e 10 dolar bahşiş verir ve basıp gider.


Judy nihayet şahane bir kampüsteki okuluna kavuşur, (kampüste göl bile var!) Fergussen Yurdu’nda kalacaktır, 301 no’lu odada! Koşarak odaya çıkar ve sevimli Sallie McBride ile tanışır, veee diğer oda arkadaşı kendini beğenmiş Julia Ruthledge Pendleton olacaktır, Judy’e bahşiş verip ayakkabı almasını öğütleyen küçükhanım! Judy ona parasını geri verir.

Julia ve Sallie 2 kişilik odada kalırken Judy’nin de tekli odası vardır, Judy odasında dans ederken çok sevinçlidir, fakat ona ailesini sorduklarında, Judy yetim olduğunu gizler ve büyük bir malikanede yaşadığını, ebeveynlerinin o çok küçükken öldüğünü, kendisine Uzun Bacaklı babasının baktığını anlatır. Julia için u bilgi yeterli olmaz.

Kızlar Judy’e bavulunun ne zaman geleceğini sorarlar, çünkü açılış partisi vardır ve şık kıyafetler giyilmelidir. Judy panikle kızları yollar, ne yapacaktır? Tam ümitsizliğe düştüğü anda istasyondaki şişko çıkagelir, meğer bu adam Bay John Smith’in sekreteri Walter Griggs imiş veeee Judy’e bir sandık kıyafet getirmiş. Judy bir güzel giyinir kuşanır ve partide çok eğlenir ve o gece Uzunbacaklı babasına ilk mektubunu yazar.

18 Aralık 2005 Pazar

en sevdiğim ajda şarkılarından pasajlar

hür doğdum hür yaşarım
kime ne , kime ne?
kölemiyim sana ben ,
zararım kendime ,
kime ne, kime ne?
sen bak kendi derdine
sana ne , sana ne?
seveceğim , gezeceğim
görürsün sana neler edeceğim
bir yerine bin cezaylaaa
hakkından geleceğimmmm senin
yağmur öncesi gibi
yaşla doldu gözlerim
kalbimden en son geçen yolcuuuu
yoooolcu sensin!
kimini sevgi , kimini nefret , kimini hasret alır yaa
kimi aylarca , kimi yıllarca
kimi bir yaaşamcaaa
kaalır ya...
ömrümün son durağında
seni buldum yanımda
aşkımın son baharında
seni buldum yanımda
bin keder yüklüyüm , gülmedi yüzüm
bir gece kalsın yanında , dinlensin gönlüm
varrrsın yansın dünya
ömürler çok kısa
bitmesin buu tatlı dünya
uzaksan kavgaya , sen bak yaşamaya
bırak varsın yansın dünya
kalsın adımız aşk ağacında
söylensin şarkımız da yılllar soonra
alışmak sevmekten daha zor geliyor
alışmak bir yara bağrımda kanıyor
sen yoksun kollarım , boşluğu sarıyor
alıştım birtanem alıştım sanaaaa
daha çok var ama bununla idare edin dostlar
yoksa,
affetmem asla sizi!

17 Aralık 2005 Cumartesi

ışığımın üstünde her zaman karanlık vardı.

hep daha güzel günlerin hayaliyle avuttum kendimi
zaman geçti
gözlerimin kenarına kırışıklıklar misafirliğe geldi
ama o güzel günler hiç gelmedi.
çok şey değişti ama aslında ,
hiçbirşey değişmedi.
upuzun günlerin içindeki ,
minik mutluluklarımla avuttum kendimi
ve hep daha mutlu günlerin hayalini kurdum.
ama o daha mutlu günler hiç gelmedi.
hayat buydu aslında,
bu kadardı,
ve kabullenmek lazımdı
ama hiç kabullenmek istemedim.
ışığımın üstünde her zaman karanlık vardı,
ve karanlıkta her nokta kördü.
ışıkta da olsam , karanlıkta da ;
yaşadıklarım , yaşayacaklarımdan daha iyi
ya da daha kötü değildi.
ve hep kendime sarıldım ağlarken
çünkü benim dışımdaki herşey ,
bende misafirdi.

16 Aralık 2005 Cuma

4444

Anasayfaya yani RealFiesta.com a 4444 hit gelmiş sayın seyirciler. Bir dua var ya Selahattin tefriciye mi ne? Benim halam oturup bunu okuyor 4444 kere, hepimiz için okuyup bütün kuzenleri sırayla üniversiteye soktuğunu iddia ediyor. herhalde benim zamanımda eksik okumuştu çünkü ikinci kerede girebilmiştim üni.ye. Aklıma geldi şimdi, güldüm. Çok zormuş bunu okumak, her seferinde komaya giriyor, beyni sarsılıyor biraz yazık halamın. Ama bak bütün kuzenler mühendis ben de işletmeci oldum AHAHAHAAHAH kesin benim okumalarda bi yamukluk var ammaaaaa... neyse!

13 Aralık 2005 Salı

Uzunbacak Destanı


İşte Los Angeles’ten postaya verilen DVD setim geldi, Judy artık parmağımın ucunda, peki 15 yıl sonra bu çizgi filmi izlerken aynı şekilde hissetmeyi beklemek, bunu istemek çok mu naif?

Özetlemeye çalışırsak :

40 bölümlük çizgi dizimiz yetimhaneden gelen Judy’nin esrarengiz Bay John Smith tarafından prestijli bir liseye gönderilmesi ile başlar ve Judy’nin lisedeki 3 yılını anlatır. Judy yetimhaneden geldiğini kimselere söyleyemez, bu yüzden hep insanlara yalan söylediğini düşünür ve acı çeker. Oda arkadaşı Sallie’nin ağabeyi ve diğer oda arkadaşı Julia’nın amcası Judy’e aşık olurlar. Ulan bizim yok şöyle bir amcalı arkadaşımız değil mi Rustic’ciğim? Neyse, Judy ise amca Jervis’e tutulmuştur ama onlar ayrı dünyaların insanıdır. Bu sebepten ayrılan aşıklar, Judy’nin mezuniyet töreninde tüm okula yetim olduğunu itiraf etmesinden sonra bir araya gelirler çünkü aslında Judy’i okula gönderen zengin adam Jervis’in ta kendisi imiş!

Şimdi bu güzelim dvd’leri izlerken öncelikle TRT Ankara Televizyonu seslendirme sanatçılarına saygılarımı sunuyor, muhteşem başarılarından ötürü onlara teşekkür ediyorum. Keşke Judy’i yine TRT seslendirmesi ile izleyebilsem. Güzelliğinin bir parçası da o muhteşem sanatkarların eseri yaşatan dublajları imiş. Judy’i seslendiren hanım kızın bir daha hiç duymadım. Jervis’i konıuşan beyefendi ise en son gördüğümde Meclis Channel’da haberleri sunuyordu! Terfi etmişti herhalde???!!!



Animasyon yönünden ele alacak olursak, Judy’de hikayenin geçtiği 3 yıl boyunca kahramanlarımızın fiziken büyüyüp geliştiklerini görebiliyoruz. Ayrıca mevsimlere ve olaylara göre bol bol kıyafet değiştiriyorlar, ki Şeker Orospu Candy’nin 10 sene aynı çirkin basmayı giydiğini düşünürsek, bu bence hikayemize oldukça gerçeklik katıyor. Takdir ediyoruz çizer takımını!

Animasyonda başka bir olumlu nokta, bu çizgi filmde eşşek gözlü , kocaman yeşil saçlı kimse yok, inanılır gibi değil, herhalde Japon animelerinin Gerçekçilik akımına denk düşmüş? Gözler olabildiğine normale indirgenmiş, saçlar karakterlere uygun, o yıllarda görünen normal ler. Keşke Judy’nin saçı da Uzunçorap Pippi’den arak olmasaymış, tam olurmuş.

Ve fakat animasyonda feci bir ölçekleme sorunu var, şeker kardeşim, bacaklar çok uzun, kafalar vücutların üzerinde ya nokta gibi ya da karpuz gibi kalıyor! Mesela Jervis o kadar uzun görünüyor ki, gerçek hayatta 3 metre falan olmalıydı. Zavallı Judy’nin memelerinin hemen altından bacakları çıkıyor gibi, yine de Jervis’in beline geliyor ilk tanıştıklarında, olur şey değil, bu durumda Judy’nin 1 metrelik badi badi bir şey olması gerek. Neyseki ilerleyen yıllarda kızcağıza boy attırıyorlar, Jervis’in göğüs hizasına erişiyor da öpüşebiliyorlar. Hepsi birer kibrit çöpü gibi görünen kızlarımız balo elbisesi giydiklerinde birden yuvarlak memeleri ortaya çıkıyor. Neyse bunu da Japonya’daki liseli kız sapıklığına verelim.



Judy’i izlemek, tekrar tekrar izleyebilecek olmak müthiş! En sevdiğim bölümleri izledim, aaah ah! Ne heyecan! Bakalım ne zaman bir Judy günü yapıp 40 bölümü seyredeceğim?

Yakında Orange Road’u sipariş etmeyi düşünüyorum! Keşke Rose of Versailles (Lady Oscar) yı da DVD yapsalar, onu da alırım!

Tanrım

tek başına koyma kullarını
Yalnızlığa ancak sen dayanırsın
Eşsiz dostsuz kalanın zordur halleri
Yalnızlığa ancak sen dayanırsın

Şu gelen yar olaydı
Elinde nar olaydı
İkimiz bir gömlekte
Yakası dar olaydı

Yeşil bağın üzümü
Yola diktim gözümü
Ne gelen var ne giden
Kime deyim sözümü

Tanrım tek başına koyma kullarını
Yalnızlığa ancak sen dayanırsın
Bu dünyada cefa çektirme bize
Yalnızlığa ancak sen dayanırsın

Güveyli evler gördüm
Kurulmuş yaya benzer
Güveysiz evler gördüm
Kurumuş çaya benzer

Tanrım tek başına koyma kullarını
Yalnızlığa ancak sen dayanırsın
Güzel çirkin deme sen kayır yine
Bir munasip koca her birimize

Hasretini çekmislere
Tazeyken dul kalmışlara
Alı gülü solmuşlara
Ver ver ver ver

Gökte uçan kuşlara
Kurumuş kocamışlara
Boynu bükük kalmışlara
Ver ver ver ver

Hey tanrım bana üç tane
Üç de yetmez beş tane
Beş de yetmez yedi tane
Ver ver ver ver
Ver Allahım ver

8 Aralık 2005 Perşembe

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü / 5

PERŞEMBE

Sabah : bir elma
Öğlene doğru : mükellef bir kahvaltı, peynir, zeytin, salam, bal, domates... köpek ekmeği ile!
ara bişeysi : meyvalı yoğurt
acıktım : acılı ezmeli köpek ekmeği, kaşer maşer ile.
çok acıymış, bi elma yiyeyim.
midem bulanıyor.

7 Aralık 2005 Çarşamba

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü / 4

ÇARŞAMBA

sabah : Beşiktay Tarihi Oktay Kurabiye Fırını'ndan alınmış 2 adet poğaça ile güne başladık, hadi bakalım.

öğlen...
midem kazınıyor, tabakta kalan bütün tulumbaları yedim, çıtır çıtır, ulan hiç bayatlamamış bunlar beee
2 dilim pizza

bütün kontrolümü kaybettim, Allahım ne olacak benim sonum. Yemekten başka hiçbirşey düşünemiyorum, depresyondayım da haberim mi yok?

ikindi...

Kürşat amca geldi, Divan'dan kurabiye almış, bana da "kilo almışsın" dedi, şiştim yahu, ne yapacağım üühühühühühühhü

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü / 3

dünün gecesi...
Mekan : Asmalımescit Tavanarası
Kişiler : Zakk (Zayıflamaya kararlı kadın) ve Zakka (Zayıflamaya kararlı kadının arkadaşı)
Sonuç : Birer patlıcan dolması, bir buçukar kaşarlı pastırmalı paçanga böreği, birer tabak patates tava, yarımşar tabak haydari- ekmek ile yendi.

Üzerine de Gloria Jeans'e gidip framboazlı cheezecake ve üzerinde krem şantiye topiğiyle crem bürüle latte aldık ama öğürdüğümüz için hepsini içmek nasip kısmet olmadı....


üühühühhühühühüüüüü

6 Aralık 2005 Salı

zayıflamaya kararlı bir kadının arkadaşının günlüğü *1

onun daha haberi yok ama akşama utkuda mantıylan patates kızartması ve paçanga böreği yiyecek.
oy oy , noo'lcak?

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü / 2

Salı
Sabah köpek ekmeği ve beyaz peynir, tamam!
öğlen koşuşturma arasında bir fincan kappuccino ve 4-5 tane püsküfüt, ama bir tanesi Eti tutku püsküfütü idi, çikolatalı!!!
ara öğün : bir adet elma
ikindi : of çok açım, midem de hala gaz var, dünkü sucuk ne etiydi acaba???

biraz sonra...
3 tane tulumba tatlısı, o kadar açım ki kutuyu bile yiyebilirim
oy oy oyyy

biraz daha sonra...
1 adet danone çilekli yoğurt, 3-4 tane daha yiyebilirim
offff

Zayıflamaya kararlı bir kadının günlüğü / 1

Pazartesi
sabah köpek ekmeği ve kibrit kutusu yedim tamam
öğlen köpek ekmeği, kibrit kutusu, elma ile bastırdım
akşam Zencefil'de sağlıklı ve besleyici bir çorba içecektim ama çok trafikte kaldım, sinirim asabım bozuldu, daldım Çılgın'a çılgın sucuk dürüm yedim, açık ayran da içtim offff
Mideme oturdu, çakralarım tıkandı halen karnım ağrımajta
gece yat zıbarlık 2 adet mandalina.
İşe yaramaz bu rejim !

5 Aralık 2005 Pazartesi

KUZENLER GECESİ























Geleneksel öküz gibi içmeli bir kuzenler gecesini daha başarıyla atlatmış bulunuyoruz sevgili seyirciler. Aslanım meyhanesinde sofra kurduk, tavalarla patates, çerez, veeee şakşuka istedik, garon oğlan kafa salladı gitti, bunun bi üstü geldi, "abi şakşuka mı istediniz abi?" diye sordu, bizden önce hiç şakşuka isteyen olmamış mı nedir? Arjantin diye gelen sürahiler o kadar ağırdı ki, kaldıramıyordum bile. İçtik içtik içtik, etrafta oturan tıfıllar, gençler sürekli değişiyor, biz sabit kalıyorduk. Nihayet dj Guns N Roses patlattı, böğüre böğüre Knocking on Heavens's Door'u söyledik. Sankim konsere gitmiş gibi kafamız kıyak, boğazımız acıyordu. Geceyarısı kalkıp Mecidiyeköy'e gittik, birer Adana dürüm yedik ooohhhh, midemizi bastırdık! Muhteşem bir geceydi.

En kısa zamanda tekrarlayacağız. Ama mühendis şirin yine ecnebiye gitti, 1 ay sonra belkim döner, teee o zaman!

4 Aralık 2005 Pazar

Garfield bizim bahçede görüldü!




İnanılır gibi değil sayın seyirciler! Babam bizim bahçe kedimizi besleye besleye Garfield'a benzetmiş. Ayol aynısı! İnanmazsan resimlere bak. Aynı turuncu renk, aynı felfecir okuyan gözler, aynı sarkık göbek... çok tatlı yahu!

2 Aralık 2005 Cuma

A package was shipped to you ...

Yani bana! Judy DVD'm yüklenmiş, geliyormuş. Kredi kartımdan kart bedeli çekilmiş. Allahım, 15 yıl sonra, bu rüya gerçekleşecek mi? Judy'nin tüm bçlümlerini seyredebilecek miyim? Yine o zamanki gibi eğlenip heyecanlanacak mıyım? Ahahaha yaşşasın hahaha.

Ama oturup hepsini izlemek 13 saat sürüyor, denyo olurum yahu! 2 -3 gecede bitireyim madem ben bunu, 40 bölümü ! Ah bir kavuşsam, ama gümrüğü nasıl geçecek, ah ne zaman gelecek ne zaman, ne zamannnn????

30 Kasım 2005 Çarşamba

REAL FIESTA 1 YAŞINDA!

sitemiz bir yaşına bastı dostlar, hatta 2 yaşından gün de almaya başladı, ÇÜNKÜ REAL FIESTA'NIN 11 KASIM'DAKİ DOĞUMGÜNÜNÜ UNUTTUK!

sitemizin yeni yaşı kutlu olsun, yihhuuuu!!!

28 Kasım 2005 Pazartesi

Pat Morita, 'Karate Kid'in Bay Miyagi'si force'un rahmetine kavuştu

Kendisi bu alemin Master Yoda'sı idi. Bay Miyagi'ye force'dan rahmet diliyoruz. Karate Kid filmiyle kalplerimizi fethetmiş, filmin sonundaki atmaca hareketi midir nedir, işte onunla efsane olmuştu.

CNN.com - Pat Morita, 'Karate Kid's' Mr. Miyagi, dies - Nov 25, 2005

MUHTEŞEM MADONNA

pembe aerobik mayosuyla patlattığı CD'si mükemmel, bütün hafta sonu Confessions on a Dance Floor'u dinledim (İspanyolca ödevi yaptığım saatler hariç) şarkılar aralıksız birbirini takip ediyor, cd'yi tak ve sabaha kadar durmadan danset, enerjisi parlıyor, hayran oldum kendisine, helal olsun Maddy!

Robbie Williams'ın Intensive Care biraz uyuz ve sümsük kalıyor Madonna'nın pırıltısı yanında.

Zuhal Olcay'ın 2. başucusu ise benim için hayal kırıklığı oldu, bir "Güller ve Dudaklar" bulamadım bu cd'de maalesef.

26 Kasım 2005 Cumartesi

O harika 91 yazında

sabahtan akşama kadar çizgi film seyredebildiğimiz 3 aylık bir yaz tatilimiz vardı, Orange Road ve Madoka, Daddy Long Legs ve Judy, Gummi Bears, Thundercats ve bunların şarkıları bizi çarpıyordu. O yazdan sonra liseye başladık, artık tek meselemiz üniversite sınavıydı ve 91 yazı çocukluğumuzun son yazı olarak kaldı. Şimdi Orange Road'un şarkılarını dinlerken bu kadar duygusallaşmamın sebebi ne, o sıcak yazı anımsıyorum, yine çocuk olmak istiyorum, çizgi filmlerin bana yine herşeyi unuttturmasını istiyorum. Derdimiz bu değil mi zaten? Abuk subuk sitelerden Judy ve uzunbacak çizgi filminin DVD'sini sipariş ederken ne düşünüyordum, Judy'nin yine hayatıma dokunabileceğini mi zannediyorum? Gülümsemesi yine beni güldürecek mi? Hayata bağlılığı ve canlılığı bana örnek olacak mı yine? 20 dakika boyunca bir Judy macerasına dalarak nerede olduğumu unutabilecek miyim? Zeki Müren de bizi görecek mi? Bilmiyorum ama ümit etmekten de vazgeçemem. DVD gelirse seyredip göreceğiz. Şimdilik Orange Road'un şarkılarını dinlemeye devam ediyorum

.

25 Kasım 2005 Cuma

çok korkuyorummmm

internetten alışveriş yaptım, animovies.com diye bir siteden çizgi film dvd'si aldım. Bu 15 yıldır aradığım JUDY VE UZUNBACAK'tan başka birşey değil! Evet hani abim vaktiyle "uzunbacak bacakların kırılsın, köpeğin canı çıksın" demişti AHAAHAHAHAH (köpek dediği Al Paçino) Ah Daddy Long Legs, o kadar sevinçliyim ki. Ama işte ya kredi kartımı götüme sokarlarsa? Of çok korkuyorum, acaba kartımdan ödeme alacaklar mı, DVD'me kavuşacak mıyım, ne olacak, aaaaaaaaaaaaaa


24 Kasım 2005 Perşembe

¿como se dice "geyik muhabbeti" en español?

Dün akşam ders mers yapmadık, Yaşar'ın cipine doluşup Francesc'in şen şatır travestilerle komşuluk yaptığı apartımanına gittik, evi 40 metrekare, minicik bir Ikea evi idi, her santimetre karesi değerlendirilmiş idi, masa yoktu, çünkü masayı koyabileceği bir yer yoktu, alçak bir sehpası, yatak odası, bir de ufak oturma odası, mutfak bir barla ayrılmış falan minicik bir oyuncak ev. Şarap içmeye başladık , Allah ben içtikçe Francesc doldurdu, zurna oldum! Neyse kalktık bir saat sonra Simirna restorantına gittik! Hem de o en arkadaki güzelim yuvarlak masada oturduk, ben haftalardır yeniden yemeyi hayal ettiğim o deniz mahsüllü risottodan yedim, 2 tane de bira çaktım, kelle oldum! Tabii anında dilim çözüldü, haftalardır sınıfta kukumav gibi oturan ben, şakır şakır, car car, Allah ne verdiyse, sular seller gibi İspanyolca konuşttum, herif amgöt oldu AHAHAHAHAHAAA. ŞOKE oldu resmen PÜAAAHAHAAHAHAHA. Çok eğlenceli bir geceydi, ama bir de ne konuştum, ne anlattım hatırlasam! Aah ah!

22 Kasım 2005 Salı

PICASSO ESTA EN ESTAMBUL

Rustic'le elele tutuşup dünyanın bir ucuna gittik, Barcelona'da Picasso Müzesi'ni , Madrid'te Reina Sofia'yı, Prado'yu geztik... Ayağımıza geldi... Ama biz Guernica'yı da görmüştük, burada yok naber?

PICASSO İSTANBUL'DA

biz

biz,
koca bir aferini hakettik.
yepyeni bir başlangıç yaptık ve sanki aradan çok zaman geçti.
yaratılmış zaman kavramının her milisaniyesini yıllar boyutunda yaşadığım(ız) çok , çok zaman.
herşeyi sildik ,
yeniden başladık ,
kazandığımız herşey bizde kaldı , kaybettiklerimize hiç üzülmedik.
aslında hiçbirşey de kaybetmedik.
kendimizi kaybetmedik.
kendi yolumuzu çizebilme savaşında bir adım daha attık.
koca bir adım.
hayatta sahip olduğumuz en önemli ve tek değerimiz kendimiz isek eğer ,
tüm çabamız bunu korumak üzerine olmalıdır.
gerisi hikaye.
yaşasın real fiesta bloggerları , yaşasın hayat!

19 Kasım 2005 Cumartesi

Daniel Powter - Bad Day

Where is the moment we needed the most
You kick up the leaves and the magic is lost
They tell me your blue skies fade to grey
They tell me your passion's gone away
And I don't need no carryin' on

You stand in the line just to hit a new low
You're faking a smile with the coffee to go
You tell me your life's been way off line
You're falling to pieces everytime
And I don't need no carryin' on

Cause you had a bad day
You're taking one down
You sing a sad song just to turn it around
You say you don't know
You tell me don't lie
You work at a smile and you go for a ride
You had a bad day
The camera don't lie
You're coming back down and you really don't mind
You had a bad day

17 Kasım 2005 Perşembe

Star Wars hatıralar geçidi


You want to see an Oasis?
"One day, I was walking along the street, there was no pavement, it was all dirt, and Alec Guinness came along in a Mercedes and said, 'What are you doing?' And I said, 'Nothing.' He said, 'You want to see an Oasis?' I said, 'Yeah,' so I jumped in the car and I went with he and his wife to see an oasis. That was a nice trip."
- Kenny Baker, on filming Star Wars in TunisiaStar Wars Insider #23

11 Kasım 2005 Cuma

Londra Madame Tussaud’s taki Atatürk heykeli Koç Grubu tarafından gerçeğine uygun hale getirildi

Londra Madame Tussaud’s taki Atatürk heykeli Koç Grubu tarafından gerçeğine uygun hale getirildi

Yıllardır süren bi geyikti bu, meşhur mumya müzesindeki Atatürk heykelinin ne kadar fena olduğu yazıldı, çizildi.Sonunda Koç Grubu  düzgün bir heykel yaptırmış. Teşekkürler Koç Grubu.

5 Kasım 2005 Cumartesi

fotoğraf


Radikal gazetesindeki Mine G. Kırıkkanat'ın köşesindeki fotoğraflara ithafen naçizane bir çalışma

eski mektuplar

bu bayram evde oturunca temizlik yapmak geldi içimden ve ne zamandır anahtarını bulamadığım kilitli çekmecemin anahtarını bularak maziye balıklama dalıverdim.
eski mektuplar...
taa lise arkadaşlarımdan gelmiş 1990 yılına ait mektuplar.
eski sevgililerin mektupları.
adını unuttuğun insanların ingilizce mektupları.
uzak diyarlardan atılmış posta kartları.
e-mail olmayan çağlardan kalan sararmış sayfalar.
büyük hatıralar.
ya da benim öyle zannettiğim.
hem gülerek hem ağlayarak okuduğum mektuplar.
hem okudum hem de yırtıp attım çoğunu.
bu kadar hatıranın beni yorduğu gece yarısı çoğunu yırtıp attım evet.
neden mi?
anlatması o kadar zor ki.
eski mektuplar geçmişten bir yara gibiydi sanki ve görmek istemedim daha fazla.
unutmak istediğim geçmişimden kurtulmaktı sanki.
yırtıp attığıma daha sonra üzüleceğim biliyorum ama gittiler işte.
uçuuuup gittiler.
tüm yazanlara selam olsun
tüm eski arkadaşlara
tüm eski sevgililere
tüm sevgilere

bayram bayram

ilk defa evdeydim bu bayram.ya yurtdışında olurdum ya da buradaysam da eve gitmezdim. amca oğulları, yeğenler, kuzenler geldi. ne güzel şeymiş bu bayram ziyaretleri. biraz geç geldiler de hemen sıkılmaya başladım gelmeyecekler mi yoksa diye.kimi kimsesi gelmeyen insanları düşündüm ve hüzünlendim yine. bekleyip de kimsenin kapını çalmaması, yan komşulara torun torba gelenlere bakarak ve iç geçirerek bir bayramı daha yalnız geçirenleri. ne üzücü ve katlanılası zor bir durum. yine empati yaptım ve yine üzüldüm yalnız ınsanlara bir kez daha. allah bizi kimsesiz, ziyaretsiz. akrabasız komasın.
amin

4 Kasım 2005 Cuma

Forever Madonna

Madonna MTV Europe Müzik ödülleri törenini kelimenin tam anlamıyla sallamış, yıkmış geçmiş. Bu günkü yazımızı Maddy'e ithaf ediyoruz, Long Live Maddy! ya da God Save Maddy!

http://www.madonna.com/



Seksenli yıllarda , yani ben çocukken, hep bir Madonna vs. Michael Jackson durumu vardı. Sonra bigün bunlar beraber Oscar törenine gittiler, dumur olmuştuk.Şahsen Madonna'yı daha çok severim ,  en azından bi felsefesi vardı kadının.

2 Kasım 2005 Çarşamba

ho ho ho bayram

Bayram demek tatil demek, dışarıda yağmur yağarken evde olmak, uyumak, yemek, okumakla avare geçecek günler demek. Bizde ilk gün bütün aile toplanır, Sicilyalılar gibiyizdir, halalar, amcalar, bir sürü kuzen, ortalıkta koşan her boy, yaş ve cinsten çocuk... Ağlayan bebekler, sürekli kaka ve bebe podrası kokusu... Şimdi şunu düşünüyorum, benim yaş grubu kuzenlerimle biz birlikte büyüdük, şimdi meyhanelere gidiyor, beraber serserilik yapıyor, Jedi konseyi kuruyoruz. Birkaç yıldır bizden sonraki kuşak oluşmaya başladı, benim yeğenlerim ve kuzenlerimin yeğenleri... Şimdi onlar bir grup oluşturacaklar. Biz de büyüklerin yerine geçeceğiz. Yani halamın koltuğunda ben, amcamın yerinde yakışıklı Tolga oturacak. Allah gecinden versin tabii büyüklerimiz hep yanımızda olsunlar. Ve fakat zaman akıp geçecek. Ben bir anda şişko hala olacağım, Zehra halamın yerine. Oy oy oy. Şimdi altlarına dolduran çişli veletler de meyhanelerde sürtüp bizimle dalga geçecekler. Piçiriklere bak sen! Bizim kadar şanslı ve şanslarının farkında olacaklar mı bilemem? Bu arada kafama takılan bir mevzu var. Şimdi ben de evlenip pırtlatırsam üç beş tane, benimki en ufak olacak, ya da o kadar ufak olacak ki şu anda büyümekte olan kuşaktan dışlanacak. Ada-Ege-Ertuğ-Pelinsu grubundan bahsediyorum. Daha yakışıklı Tolga ve Obi-Wan Burak'ta tık yok ama... Eh iyi benimki de onlarınkiyle takılır. Biz de huzurevinde kıs kıs gülerek gizlice viskimizi yudumlarız ne bileyim ya. Of farkettim de ne kadar çok bayram bahşişi vermem gereken ufaklık var. Ay ne yapacağım? Yılbaşı da geliyor. Yılbaşında da böyle bir yazı patlatırım ben, istifayı basıp rahatladım ya kalemim açıldı dostlar, kendime geldim ooohhhhhh.

25 Ekim 2005 Salı

bugünün türkçesi

oturak almak : bir insanın sevgilisinin evine yerleşerek , onun etinden sütünden faydalanmasına denir.
böylece oturak alan insan hiçbir masrafa girmeden parazit parazit parazit takılır.
piyasada böyle geçinen birsürü hatun olduğu gibi birsürü herifte mevcut.
memleket parazit ordusu olmuş , haberiniz yok.
hepsini esefle kınar , yanımıza 90 metreden daha fazla yaklaşmamalarını rica ederiz.

24 Ekim 2005 Pazartesi

Güle güle Tombi


















Minik kıvırcığımız, bize hep neşe veren can dostumuz Tombi'yi kaybettik. Geçen Haziran'da 15.yaş gününü kutladığımızda Tombi zayıf ve yorgun olmasına rağmen  bütün gece eğlenmişti bizimle. Kendi adıma ben onu hep sevgiyle ve o kıvırcık gülen yüzüyle hatırlayacağım.

Seni seviyoruz Tombiş ve hep seveceğiz. Herşey için teşekkürler.

Eski İstanbul Türkçesi

Koltuk - küçük meyhane
Keriz - eğlenti, oynak hava
duducuk - ihtiyar Ermeni kadın
Karmanyola - şehir içinde korkutarak adam soyma
mensup - kapatma, metres
Ev aşiaresi - sürtük, sokak kadını

veeee favorim :

ipipillah kalmak - parasız kalmak
hatta cümle içinde kullanalım : çarşıya gittim, ipipillah sivri külah

18 Ekim 2005 Salı

DI ŞAMŞUNS

Simpsonslar'a Ortadoğu makyajı

Çizgi dizi Simpsonlar Arap dünyasında 'Şamşunlar' ismiyle vizyona girecek. Amerika'da en uzun süreyle yayında kalma rekoru kıran "The Simpsons" adlı ünlü çizgi dizi, yeni bir hedef kitlesi belirledi: Ortadoğu ülkeleri... Ülkemizde de gösterilen ünlü çizgi dizi Ramazan ayı boyunca Mısır ve Dubai başta olmak üzere birçok bölge ülkesinde yayınlanacak. 'Şamşunlar' Geliyor Arap dünyasının kültürüne uyarlanan dizinin baş kahramanı Homer Simpson'un adı "Ömer Şamşun" olarak değiştirildi. Baba Ömer Şamşun, bira yerine kola içiyor, sosisli sandviç yerine de sucuk yiyor. Evin haşarı oğlu Bart'ın yeni adı ise Bedir!..